Avrupa Birliği Geçmişi ve Geleceğiyle Gündemden
Avrupa Birliği Geçmişi ve Geleceğiyle Gündemden Hiç Düşmedi
Avrupa Birliği Fransa’nın öncülüğünde ve Batı Almanya’nın girişimleriyle 1951 yılında Paris Anlaşması ile kuruldu. İlk zamanlar adı Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olup bu iki lokomotif devlete ilaveten İtalya ve Benelüx (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg) ülkeleri de kurucu olarak yer aldılar. Roma Anlaşması ile 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak yeni bir hüviyete bürünüp bugünkü şekline adım adım yaklaşmaya başladı. Maastrich Anlaşması ile 1993 yılında Avrupa Topluluğu olarak kapsamı genişletilen kuruluş 2009 yılında Lizbon Antlaşması ile Avrupa Birliği olarak son şeklini alır.
Kurucu 6 ülkenin yanına 1973 yılında Danimarka, Birleşik Krallık ve İrlanda dâhil olur. Yunanistan’ın 1981 yılında girdiği birliğe, 1986 yılında Portekiz ve İspanya, 1995 yılında da Avusturya, Finlandiya ve İsveç katılırlar. En son eski Sosyalist Bloğundaki Doğu Avrupa ülkelerini de 2004 ve 2007 yılında sırayla bünyesine alarak kabuk değiştiren kurum günümüzde ise yeni bir dönüşümün eşindedir.
Türkiye adına ise Adnan Menderes hükümeti 31 Temmuz 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’na resmi olarak başvurusunu yapmış olup ortaklık ve üyelik süreci ile ilgili Ankara Antlaşması da 1963 yılında imzalanmıştır. Güya hazırlık sürecini bitiren ve geçiş dönemini başlatan 1970 yılındaki Katma Protokol ile yeni bir aşamaya geçeriz. Bu dönem ülkemizi kasıp kavuran anarşi, muhtıra ile beraber gelen ara dönemlerimiz ve Kıbrıs’ın bahane edilmesi ile sıkıntılı giderken 12 Eylül Darbesi sonucu üyelik süreci askıya alınır. Turgut Özal’ın döneminde kendi tabiri ile uzun ince bu yola tekrar revan olunur, görüşmelerin ardından üyelik başvurusu tekrar yapılır. Üyelik olmaz ama süreç 1995’te Gümrük Birliği ile neticelenir ve sonraki dönemde adaylığımız onaylanarak müzakerelerin 2005 yılında tekrar başlatıldığı yeni süreç başlar. Hükümetin şartları zorladığı 2002-2010 yılları arasında süreç hızlanmasına rağmen uzadıkça daha da çetrefilli hale gelerek bu kısır döngü tekrar durma noktasına gelir. Suriyeli göçmenler bir miktar hızlanan ama 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan yasalar ve Doğu Akdeniz’deki problemlerle yavaşlayan süreç bir ileri iki geri devam ederek 2019 yılında askıya alınıp şimdi dondurucuda bekleme sürecindedir.
Tarih boyunca hep iç içe olduğumuz Avrupa ile gerek ticaret gerekse kültürel anlamada etkileşimimiz hiç durmadı. Soğuk savaş döneminde ayağımıza kadar gelen üyelik fırsatını Ecevit’in döneminde onun tabiriyle onlar ortak biz pazar olacağız sloganı ile elimizin tersiyle itmişiz. O günün şartlarında kolaylıkla üye olabileceğimiz Avrupa Birliği ise günümüzde çok ciddi krizlerle boğuşmaktadır; ekonomik krizler, ABD’nin baskısı sonucu askeri harcamalarını artırmaları, toplumsal düzeyde artan ırkçılık sonucu iktidarların teker teker aşırı sağ partilere geçmesi. Bizi ne kadar benimseyecekler ve biz bu birliği ne kadar istiyoruz sorusu, artıları ve eksileri ile kolay cevabı olan bir problem olmayıp zamanla çözümü daha da zorlaşmaktadır.
Halit Faruk Numanoğlu ile iletişim kurmak için e-mail adresi:
halitfaruknumanoglu@gmail.com