
![]() |
Print Al |
Fırat’ın doğusunda ise yakın zamanda güzel haberlerin geleceğini yetkililerden öğrenmekteyiz ama güney tarafı yani Golan bölgesi karışacak gibi, yani işi çok sıkı tutmak zorundayız. Esed güçlerinden ele geçirilen şehirlerde Sünni Mahalleleri yıkılmış, Nusayri ve Hristiyan Mahalleleri ise sapasağlam durmakta olup Halep, Humus, Şam ve diğer önemli şehirlerde hep bu manzara görüldü. Özellikle Sednaya Hapishanesindeki pres makinaları, asit kazanları, marangozhanede kullanılan büyük testereler ve krematoryum adı verilen ceset yakma makinaları görenlerin unutamadığı görüntüler olarak hafızalarda tazeliğini koruyacaktır. Gazze Katliamında İsrail’den kaçanların kaldığı, 500 bin Filistinliyi barındıran Yermük Kampı’nın son olaylar başlayınca yönetime destek vermediği için varil bombaları ve kimyasal silahlarla yerle bir edilmesi de önemli bir olaydır. Hazine boşalınca uyuşturucu ticareti ile ayakta kalan devletin son dönemde iyice tükendiği için artık her şeyi göze aldığı anlaşıldı. Kut’ül-Amare Savaşı’ndan sonra bölgeyi tek başına yönetemeyeceğini anlayan İngiltere tarihi düşmanı Fransızlar ile anlaşıp Sykes-Picot anlaşmasını imzalayarak bölgede paylaşım planı yaptılar. Osmanlı hâkimiyetinden sonra 1923 yılında bu plan doğrultusunda başlayan Fransız mandası, 1946 yılında ilan edilen bağımsızlıkla yeni bir döneme evrilir. Mısır ile birleşerek 1958 ile 1961 yılları arasında Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak ortaya çıkan ülke bu işi sadece üç yıl birlikte sürdürebildi. Sonraki dönemlerde 1961, 1963, 1966 ve sonuncusu 1970 olmak üzere dört darbeden sonra ülke Hafız Esad yönetimindeki subayların yönetime el koymasıyla Nusayri azınlığın eline geçer. O yıllar aslında bizim de bunalımlı yıllarımız olup 27 Mayıs Darbesi, Talat Aydemir’in darbe teşebbüsleri ve başarısız olan 9 Mart 1971 denemelerini düşündüğümüzde, bu tehlikeli virajları Suriye’ye göre daha az zararla atlattığımız anlaşılmaktadır. Aynı şekilde bölgede güçlü bir devletin varlığının Kudüs hatta Mekke ve Medine içinde bir güvence olacağı Nusayri rejiminin yıkılmasının sonrasında Gazze’nin de sakinleşmesinden anlaşılmaktadır. Nusayri subayların bürokratik hâkimiyetini de kurarak 70’te başlattığı yönetim yarım asrı geçirdikten sonra 2024’te sona erdi. Hama şehrinde 1982’de meydana gelen ve 40 bin kişinin öldürüldüğü katliamla dikkatleri üzerine çeken bu istihbarat devletinin özelliklerini son olaylarda bütün dünya açıkça tanımış oldu. Hafız Esad’ın 2000 yılında ölümünden sonra işbaşına geçen oğlu Beşşar Esad’ın bu kadar yıl yerinde kalabilmesinin sebebi bu bürokratik hâkimiyete dayanmaktadır. Arap Baharı’nın başladığı dönemlerde bizim de Gezi Olayları ile sınanmamız ise önceden belirttiğim gibi 60’lı yıllardaki dalganın tekrar estirildiği anlamına gelmektedir. Türkiye’nin Rus uçağını 15 Temmuz öncesi düşürmesi, sonraki dönemde 3,7 milyon Suriyeliyi barındırmamız ve daha nice badireyi atlatmamız aslında göründüğümüzden çok daha güçlü olduğumuz anlamına gelmektedir. ABD’nin Komünizmin yıkılmasından sonra söylemlerle desteklediği yenidünya düzeninin bölgede dört sacayağı oluşturuldu; enerji kaynaklarının ele geçirilmesi, enerji trafiğinin kontrolü, yükselen siyasal İslam ile mücadele ve İsrail’in güvenliğinin sağlanması. Batı ilk üçünü başardı ama dördüncüsünde hala sıkıntı çekmektedir çünkü Arap yönetimlerini ikna edememektedir. Arap Baharı’nın başladığı 2011 yılında birçok ülkenin yönetimi devrilmesine rağmen Suriye’de Beşşar Esad Nurayri bürokrasisinin desteği ile tutunabilmiş, onun yetersiz kalması ile 2013’te kısmen İran, daha doğrusu onun sahadaki vurucu gücü Hizbullah’ın, 2015’ten sonra ise Rusya ve İran’ın direk desteği ile ayakta kalabilmiştir. Rusya ise sadece hava gücü ile desteğini devam ettirdi ama Ukrayna ile uğraşmaya başladıktan sonra bu destek te giderek zayıflamaya başladı. Çünkü Ruslar 1971 yılından bu yana kullandığı Tartus Deniz Üssü ve 2015’de yerleştiği Hmeymim Hava üsleri ile Ukrayna Savaşı’nda sonra yeteri kadar ilgilenemedi. Şii devrimini Pers yayılmacılığına dönüştüren İran ise kara gücü olarak zayıflayınca artık bu boşluğu hemen doldurmak zorundaydık. Aşama aşama gerçekleşen; Beşşar Esed rejiminin iyice zayıflaması, Ukrayna’ya yoğunlaşan Rusya’nın bu bölgede zayıflaması, İsrail’in Gazze ve Hizbullah ile savaşının İran’ın bölgedeki gücünü tüketmesi, sahadaki Şii zulümlerine halkın tepkisi, Türkiye’nin kurduğu İdlib’deki düzeni bütün ülkeye yayma ortamını oluşturdu. Suriye’nin yeni lideri Ahmet eş-Şara’nın ailesi 1967 yılında İsrail Golan tepelerini işgal edince Suudi Arabistan’a göç etti. Babası petrol mühendisi olup kendisi ise 1982 Riyad doğumludur ama 80’lerin sonlarında aile tekrar Suriye’ye geri döndü. Ahmet eş-Şara ise kaldığı yerden eğitimine devam ederek Şam Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı’nı bitirdi. 2003’te ABD işgali ile Irak’a geçerek Irak el-Kaidesi’ne katılıp sonrasında IŞİD’in önde gelenleri ile işgal karşıtı eylemlere katıldığı için ABD yönetimi tarafından 2006’dan 2011 yılına kadar hapsedildi. Çıktıktan sonra Eymen el Zevahiri tarafından 2012’de İdlib’e gönderilerek el Nusra Cephesi’nde mücadelesini sürdürür ama burada da Selefi anlayışı tam olarak içselleştirememesi, El Nusra ile IŞİD’in birleştirilme kararını kabul etmemesi sebebiyle ayrılır ve 2017 yılında Hey’etü Tahriri’ş-Şam’ı (HTŞ) kurar. Bölgede haritaların yeniden çizilmesi gerekiyordu ve bu işin tuzağı Arap Baharı oldu. Aslında amaç ülkelerin parçalanması, daha kolay yönetilebilir hale gelmesi yani ulus devletten butik devletlere dönüşümün gerçekleşmesi idi. Arap Baharı Mısır, Libya derken 2011 yılında Suriye daha doğrusu Dera’da duvar yazıları gibi ufak protestolara rejimin sert cevap vermesi, kargaşaya giden ilk adım oldu. 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi’nden hemen sonra yaptığımız Fırat Kalkanı Harekâtı ile Cerablus ve el-Bab, Zeytin Dalı Harekâtı ile Afrin (2018), Barış Pınarı Harekâtı (2019) ile Resulayn ve Tel Abyad, en son Bahar Kalkanı Harekâtı (2020) ile de İdlib’de hâkimiyet sağlandı. Harekâttan sonra İdlib’in yaşanabilir hale getirilmesinde ülkemizin önemli katkıları oldu. Mesela Şam günde cüzi miktarda elektrik alabilirken İdlib’de elektriğin hiç kesilmemesi Suriye’de buranın örnek bir kent olarak dizayn edildiğinin önemli bir göstergesiydi. Bu örnek yönetimler bütün ülkede etkisini gösterince son operasyon daha kolay gerçekleştirilmiş oldu. Tarihin en eski dönemlerinde en büyük Peygamberlerin yaşadığı ve kıymetini hiç yitirmeyen bu ülke de mücadeleler ve savaşlar doğal olarak hiçbir zaman eksik olmamıştır. Bunun en bilinen kanıtı ise ilk yazılı akit olan ve Birleşmiş Milletler’de bir örneği asılı duran Kadeş Anlaşması’nı yapan iki ülkenin bu topraklar için savaşmış olmasıdır. Son olayların dünya gündeminde neden bu kadar ilgi uyandırdığının cevabı burada olup Lazkiye ve Tartus limanları için o dönemin süper güçleri olan Hitit ve Mısır imparatorları ise güçlerini kaybederse bu limanları şimdiki devletin ismini aldığı Asurlulara kaptırmamak için savaşı bırakıp masaya oturmuşlardır. Osmanlı hâkimiyetinde Şam ve Halep eyaletleri olarak yönetilip verimli ovaları, zengin petrol bölgelerini içeren çölleri, denize yakın bölümleri ise ılıman ve dağlık olmak üzere farklı iklimlere sahip kesimleriyle bizimle benzerlik taşıması da ülkenin diğer bir özelliği olmaktadır. Bu ülkede şartlar kötüye gittiği anda ilk etkilenen ülke olmamız buraların sınır güvenliğimiz için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. |
Kaynak: Halit Faruk Numanoğlu , Link : #
Anahtar Kelimeler: