Bugün: 17 Mayıs 2024 Cuma
Favorilerime Ekle | Künye | Reklam
Ana Sayfa | Yazarlar
Print Al
Doğudaki Kadim Komşumuz ve Ezeli Rakibimiz İran



Kanuni döneminde imzaladığımız Amasya Antlaşması’nda (1555) çizilen sınırların geçerliliğini korumasına rağmen savaşların ve rekabetin günümüzde bile sürdüğü İran’dan bahsedeceğiz. Bu ülke, çok büyük topraklara hükmetmesine rağmen tarıma elverişli alanların %14 ile sınırlı kaldığı, Hazar Denizi’nin güney kıyılarındaki ormanların sadece %8’lik bir orana sahip olduğu, çeyreği çöllerle kaplı olup kalan yarıdan fazla bölümünün ise yarı çöl gibi görünen çayır ve otlakların hâkim olduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu yapısı nedeniyle dünyanın en büyük devletlerinin hüküm sürdüğü bu geniş topraklarda ticaret hayatının her zaman tarımın önünde olması da, gelişmesinin başlıca sebebi olarak gösterilmektedir. Eyalet, ikta (Osmanlıda tımar) ve posta gibi sistemleri tarihte ilk kez uygulayan Persler, günümüzde bile İranlılar için gurur kaynağı olarak önümüze sunulmaktadır.

Son zamanlarda elde edilen dünya çapındaki araştırma kurumlarının enerji verilerine göre İran; petrol rezervinde dördüncü ülke olup 155 milyar varil ile dünyanın %9 petrolüne sahiptir, üretim miktarında ise 3,53 milyon varil ile küresel ticaretin %3,7 oranına sahiptir. Aynı istatistiği doğalgaz için söylersek; doğalgaz rezervi 32 trilyon metreküp olup %9,27 ile dünyada ikinci, üretim olarak ise 244 milyar metreküp ve %5,7 gibi bir oranla üçüncü sırada gelmektedir. Doğalgaz ve petrol rezervleri Basra Körfezi’nin kıyı bölgelerinde olup özellikle Güney Pars Doğalgaz Sahası’ndaki rezervleri Katar ile paylaşmaktadır. İran dış ticaretini sırasıyla; Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Hindistan, Türkiye ve Güney Kore ile gerçekleştirmektedir. Ufak tefek tarım ürünleri hariç son yıllarda artış gösteren hizmet sektörü ile beraber en büyük gelir kaynağı yukarıda belirttiğim gibi petrol ve doğalgazdır.

İslamiyet’i kabul etmesinden bir müddet sonra çıkan iç karışıklıklar, bölgede Şiiliğin yayılmasına sebep olmasına rağmen Büveyhiler ile Zeydileri saymazsak Şah İsmail dönemine kadar bu mezhep yönetimde söz sahibi olamadı. Asırlarca süren bu gecikmede büyük katkısı olan Selçukluların İslamiyet’e hizmetinin önemini de burada daha iyi anlamaktayız. Safeviler döneminde artık devletin mezhebi haline gelen Şiilik dışarıdaki âlimlerinin İran’a gelmesi ve burada örgütlenmesi sonucu, Batı tarzı bir ruhban sınıfının doğmasına yol açtı. Meşhur mimari eserlerinin de 17. yüzyılda yani bu dönemde yapıldığını belirtmek istiyorum. Sonraki yıllarda iç karışıklıklar ve İpek yolu gelirlerinin azalmasıyla bölgenin fakirleşmesi sonucunda bu bölge eski ihtişamını kaybetti.

1925 yılına kadar Türkler tarafından yönetilen bu ülkede uzun süredir savaş yapmamamızın en önemli sebebi de saydığımız sebepler ve yükselen sömürgeciliktir, çünkü İran’da bizim gibi son asırlarda İngilizler ve Rusların nüfuz kavgasının arenası durumuna düşmüştür. En son bizde Lale Devri, onlarda ise Nadir Şah dönemindeki savaşlarımızdan sonra ciddi bir çatışmamız olmadı. Ayrıca o dönemlerde son kez savaştığımız batıdaki diğer komşumuz Avusturya’nın da İran gibi zayıflamasına sebep olarak dünyada sanayileşmenin, sömürgeciliğin ve milliyetçilik dalgasının fırtına gibi, ülkeleri önüne katıp sürüklediğini de ayrıca vurgulamak istiyorum. Objektif bir değerlendirme yaparsak günümüzde de böyle bir dalganın küresel versiyonunu yaşamaktayız.

Bizim de sıkıntılı dönemlerimizde İranlıların Ruslarla yaptığı 1804 ve 1828 yıllarındaki savaşlarda Kafkasya’daki topraklarını kaptırdığını gördüğümüzde, bu bölgede onların bizim kadar sömürgecilere direnemediği anlaşılmaktadır. Osmanlının 19. yüzyıldaki özellikle İngilizlere borçlanma ve 20. yüzyılda Almanlarla işbirliği süreçlerini İran’da yaşadı ve 1906 yılında meclise ve meşrutiyet hükümetine kavuşan ülkedeki Anayasal Devrim süreci Kaçar Hanedanının 1925 yılında yıkılmasıyla sonuçlandı. Yerine gelen İran kökenli Pehlevi Hanedanı ile bizim yönetimimizin ilişkileri üst düzey seviyede idi ama Şahın bizi model alan sekülerleşme çabaları mollaların tepkisini çekince istediği sonuca ulaşamadı. Asıl mesele ise aynı dönemde bölgede petrol bulunması ve İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsızlık ilkesini benimsemesine rağmen işgalden kurtulamayan ülkede şah tahtını bırakmak zorunda kaldı.

Dünyayı yöneten ülkelerin gözünde İran bir petrol ülkesi idi ve kendi başına hareket etmesi bu dünya devlerinin çıkarlarına uymuyordu. Bunun örneğini 1952’de Musaddık Krizi denilen olay ile mollalar ve Pehlevi yanlılarının yanında üçüncü grup olarak ortaya çıkan sosyalist kesimin de sesini yükselttiği yıllarda, bütün Arap ülkeleri gibi İran’da bu süreçten nasibini almaktaydı. Musaddık krizinin sonunda İran petrollerini yöneten İngiliz Anglo Persian Oil Company (şimdiki BP) pasifize edilerek yerine Amerikalılar çöreklendi. Diğer Arap ülkelerinde de aynı dönemde bu halk hareketleri ve beraberinde gelen yönetim değişikliklerini görmekteyiz. İran’daki yönetim değişikliğinden bir müddet sonra yeni şahın gösterişli hayatı, Arap İsrail Savaşları’nın ülkedeki etkisi ve ABD’nin politikaları meşhur İran Devrimi’ne giden yolda süreci tetikleyen kilometre taşları oldular.

Irak ile eskiden beri sınır problemleri mevcut olup en büyük sorunları olan Şattül Arap Su Yolu problemini 1975 yılında Cezayir Antlaşması ile çözmesine rağmen, İran’ın lehine olan bu anlaşma beş yıl sonra Irak ile Savaşı’nın da ana sebebi olacaktır. Aslında 1978 yılının başlarında patlak veren toplumsal olaylar bir yıl boyunca İran Devrimi’nin yapı taşlarını döşedi. Bu devrimin sonrasındaki iç hesaplaşmaları Saddam’ın fırsat olarak görmesi büyük kanlı bir savaşın da kıvılcımı oldu. Başta Irak lehinde süren ama İran toparlanınca dengeli olarak sekiz yıl süren savaş Humeyni’nin tabiriyle zehir içmek anlamına gelen, bir ateşkes ile sona erer. Savaşla uğraşırken muhaliflerini sindirip rejimini ihraç etme politikalarını da tüm hızıyla sürdüren İran, Lübnan hariç İslam ülkelerinde istediği neticeyi elde edemedi. Humeyni’nin ölümü sonrasında ülke rejimini yumuşatma politikasını uygulamaya başlar, çünkü ülkede ambargonun sonucundaki ekonomik sıkıntılarda halk üzerindeki ağır etkisini hissettirmektedir.

Günümüzde bile Şii hilali projesi kapsamında Lübnan, Suriye, Irak, Yemen, Bahreyn, Pakistan ve Afganistan’daki karışıklıklarda çok önemli rolleri bulunmaktadır. Son zamanlardaki anlaşmalarımız olan Zengezur Koridoru’na karşı olduklarını açıkça dile getirdiler ama Kalkınma Yolu ile ilgili tepkileri henüz tarafımıza gelmedi ama, onu da onaylamadıkları gün gibi ortada. İran’ın devlet olarak Pakistan ile Belucistan bölgesindeki problemleri, Azerbaycan’ın mücadelesinde ısrarla Ermenileri desteklemesi, yakın dönemde imzaladığı anlaşmaya rağmen geleceği belirsiz olan Suudi Arabistan ile nüfuz mücadeleleri, Irak üzerindeki önemli etkisinin ülkeyi düşürdüğü vahim durum herkesin önünde apaçık gözükmektedir. İsrail ile belli bir seviyenin altında süregelen atışmaları ise İran’ı bizim için hep gizemli bir komşu olarak görünmesini sağlamıştır.

Bölgesel sorunlara bakışı ele alındığında, kendine yakın grupları destekleme politikasına hapseden yaklaşımı; Suriye, Kafkaslar ve en önemlisi Filistin sorununda çözümü zorlaştırmaktadır. Yetkililerimizin diyalog kanallarını açık tuttuğu komşumuzla bölgedeki ortak sorunlarımızda bu yüzden ilerleme kaydedemiyoruz. Kendi içinde de sıkıntıları olan ülkede farklı gruplar arasındaki en ufak bir kıvılcım büyük olaylara sebebiyet vermekte olup, diken üstünde bir ülke görüntüsü vermektedir. Bu kadar büyük ve kaynakları zengin bir ülkenin neden bu halde olduğu sorusunun cevabını ararken Merhum Özal’ın sözleri aklımıza gelmektedir; İyi ki petrolümüz yok, aksi hâlde petrolü olan milletler gibi biz de tembel olurduk. Milletlerde sonuç olarak devletlerin politikaları sonucunda bu duruma geldiklerinde ortam biraz kötüleştiğinde, yükselen halk ayaklanmaları yeni gelişmelere gebe olacak gibi gözükmektedir.



Halit Faruk Numanoğlu ile iletişim kurmak için e-mail adresi: halitfaruknumanoglu@gmail.com
Yazarın Diğer Yazıları
El Biruni’den Alper Gezeravcı’ya Uzay Yolculuğumuz
Enerji Hamlelerimiz ve Dünyadaki Genel Duruma göre
Ekonomide Türkiye ve Dünyanın Genel Durumu
ENERJİ SORUNUNUZUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
Cari Açığımızın Asıl Sebebi Enerji
Asırlardır Bitmeyen Derdimiz, Ahh Bu Ekonomi
Dış Politikada Büyük Sınavımız Yunanistan
Çin Emperyalizminin Yükselmesi ve Doğu Türkistan
Yaklaşan Yeni Sanayi Devrimi ve Biz
Yaşadığımız Dünyadaki Büyük Dönüşüm
<<  1 >> 
İktibas Yazarlar

Namaz Vakitleri
İnsan Kaynakları
Şirket Kültürü
Kişisel Gelişim
Liderlik
İş Yönetimi
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Künye | Bize Ulaşın | Gizlilik İlkeleri
Copyright ©2012 yonetimhaber.com | | info@yonetimhaber.com
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz © 2011-2012, Tüm Hakları Saklıdır.