Bugün: 29 Nisan 2024 Pazartesi
Favorilerime Ekle | Künye | Reklam
Ana Sayfa | Yazarlar
Print Al
Asırlardır Bitmeyen Derdimiz, Ahh Bu Ekonomi



Bugünlerde gündemimizin birinci sırasını ekonomi almaktadır. Artan pahalılığın sebebini kimimiz market sahiplerinde, diğeri bir grup bunları denetleyen yetkililerde, ötekisi küresel güçlerde, en marjinalimiz ise göçmenlerde aramaktayız. Pandemi Dönemi ve Ukrayna Savaşı sonrası bozulan tedarik zinciri ve buna bağlı olan piyasanın hassas dengesinden bahsetmek belki işin kolayına kaçmak olacak ama bu konu daha çok su kaldıracağı için şimdilik bahsetmeyeceğim. Sonuçta büyüyen ve dönüşen bir ekonomimiz var, ona göre ihtiyaçların değiştiği ve buna ayak uydurabilecek kalifiye personel eksikliğinin hissedildiği, üretim ekonomisine geçişin sıkıntılarının tüm yönleri ile hissedildiğini öncelikle belirtmek istiyorum. Bu dönüşümün sıkıntılarını Menderes ve Özal döneminde bütün ağırlığı ile hissettik, sanayileşme ve buna bağlı olarak oluşan hızlı şehirleşmenin toplumsal yapımızda oluşturduğu etkiler hala hissedilmektedir.

Bu tür sorunların aslında yeni bir problem olmadığını ve dünyanın kurulmasından itibaren aynı sorunu değişik formlarıyla insanlık olarak yaşadığımızı anlatmak istiyorum. Tarih boyunca devletlerin ekonomilerinin iyi olduğunda yükseldikleri, büyüdükleri, bu zenginliğin tepe noktasında olduğu zamanlarında ise en ihtişamlı günlerini yaşadıklarını ve tarihteki en önemli icraatlarını da bu dönemlerinde gerçekleştirdiklerini gördük. Ekonomileri bozulduğunda ise güçlerini kaybettiği, artık zaman içerisinde günü kurtarmanın derdine düştüğünü ve yavaş yavaş sahneden çekildiklerini anlıyoruz.

Eskiden devletlerin büyüklüğü toprak ile ölçülürdü, eğer çok verimli bir arazi ise onun tarımsal ürünleri, hatta madenleri ile devlet kendi kendine ekonomik düzenini kurar ve sistemini bu doğrultuda devam ettirirdi. Aralarındaki savaşların asıl amacı bu verimli topraklar olup buna göre hazırlıklarını yaparlardı. Ülkelerin ekonomik verileri tarıma bağlı olduğu için dünyanın verimli ve zengin bölgelerini barındıran ortada ılıman kuşaktaki belli bölgeler cazibe merkezi idi. Örnek verecek olursak Mezopotamya, Mısır, Mâverâünnehir, Çin (özellikle Sarı Irmak ve Gök Irmak arası) ve Hindistan ilk aklımıza gelen câzip bölgelerdir. Bazı uzmanlar bunlara sebep olarak bu bölgelerin manyetik etkisini sebep gösterebilirler ama biz farklı yönlerinden de bahsedeceğiz. Özellikle bulunduğumuz Mezopotamya’da büyük devletlerin kurulması, belki de en büyük peygamberlerin yaşamasının temel sebeplerinden biri de dünyanın kurulmasından itibaren en temiz ve asil nesillerden gelen insanların bu bölgede yaşayarak günümüze kadar gelmesini özellikle belirtmek istiyorum.

Bu verimli topraklardaki savaşları ele alırsak, mesela Haçlı Seferlerinin sebebi dini olarak görünse de ekonomi daha önemli bir sebepti. O zamanlara kadar Roma İmparatorluğu dışında topraklarında çok güçlü bir devleti barındırmamış, yani bir cihan devletine sahip olamadığı için bu asırlarına “Karanlık Çağ” adını vererek kendilerini aklamak için uğraştıklarından bu savaşları tarihlerinde önemli sayarlar. Haçlı Savaşları’nı asıl önemli yapan ise ilk defa ortak hedefte buluşarak çevrelerindeki ülkelere saldırıp sömürgecilik denemesi yapmaları olup 1500’lü yıllardan sonra başarabildikleri bu sistemli sömürgecilikle beraber Avrupa’nın zenginliği daha belirgin olmaya başladı. Amerika’dan Avrupa’ya akan altın ve gümüşler diğer ürünlerin fiyatlarını anormal bir şekilde artırmış ve batının ticaret devrimi adını verdiği bu dönemde bölgesinde uluslararası alışveriş patlama yapmıştır. Eskiden devletin gücü verimli arazi ile ölçülürken 16. ve 19. yüzyılların arasında ekonomiye Merkantilizm dedikleri bir sistem egemen olmuş, artık ülkelerin zenginliğini sahip olduğu altın ve gümüş ile ölçme mantığı ön planda olmuştur. İspanya ve Portekiz’in ticaret sistemini sağlam kuramadığı bu asırlarda önce Hollanda, sonrasında İngiltere sistemlerini kurarak hâkimiyetini sağladığında ekonomik olarak güçlenmeye başlamış ve günümüzdeki finans sistemlerinin temellerini o zamanlarda atmışlardır. Bu dönemde gelişmişlik göstergesi olarak sınai üretim gösterilir ve üretimin yükselmesi ülke ekonomisinin iyiye gittiğinin en önemli belirtisidir. Devlet bu üretimi korumak ve geliştirmek için yabancı mallara yüksek vergi koymak suretiyle ülkesine girişini zorlaştırarak kendini sağlama almaya çalışmıştır. Günümüzdeki bankacılık, sigorta, patent, özel mülkiyetin güvence altına alınması ve diğer ticari haklarla ilgili düzenlemelerin temelleri bu dönemde atıldı.

Bu dönemde tarımda da sistem değişikliği sonucu gariban köylülerin elinden alınan küçük arazilerin yeri önce çok büyük çiftlikler, sonrasında da orta düzeyde çiftlik sahiplerine bırakılıp kendini yenileyebilen tarım teknikleri üzerine yoğunlaştılar. Tarımda makineleşme sayesinde verimlilik yükselince devamlı artan, şehre göçen nüfusu besleme ve giydirme sorununu da çözülmüş oldu. Günümüzde de toprak mülkiyeti konusunda böyle bir dönüşümün yaklaştığını, dünyadaki otorite kuruluşların ifadelerinden duymaktayız.

Önce ulaşımın sonra haberleşme tekniklerinin artmasıyla dünya ticaretinin yönetilmesi kolaylaşmış ve zamanın büyük devletleri küresel çapta fiyatları istediği gibi yönetebilmişlerdir. Artık dünya ekonomisinde Merkantilizmin yerine liberalizm düşüncesi öne çıkmakta ve 1815 Viyana Kongresi ile başlayan büyük devletlerin anlaşmaları artık küreselleşme denemelerinin yapılabilmesine imkân vermiştir. Ülkelerarası ticaretin kuralları yeniden belirlenmekte, aradaki aşırı fiyat farkları azaltılmakta, devletin piyasaya etkisinin kısıtlanmasıyla, batının meşhur ekonomistlerinin sözünün daha fazla geçtiği bir dönem başladı. Bu zamanda dünyanın ticaret ve ekonomisinin yaklaşık %30’una sahip olan İngiltere’nin adını anmadan geçmek olmaz düşüncesindeyim. Almanya ve ABD’nin ilerleyen dönemde sanayileşip pastaya ortak olmasına rağmen hala son sözü İngilizlerin söylemesi ve 1870’lere kadar dünyanın tek hâkimi olan İngilizlerin, sonrasında da bu rantı paylaşmaya başlamasına rağmen perde gerisinden akıl hocalığı rolünü günümüze kadar devam ettirdiler.

Bahsetmeye çalıştığımız ilk dönem Adam Smith, yakın dönem John Maynard Keynes ve onu takip eden diğer ekonomistlerin görüşleri doğrultusunda küreselleşmenin yanında modern ekonomi uzun süredir hakimiyetini sürdürmektedir. Bu fikirler beraberinde yükselen Liberal kapitalizm, müdahaleci devlet kapitalizmi vasıtasıyla geçtiğimiz yüzyılda artık zenginliğin ölçüsü değişmeye başladı. Sanayide çevre ülkelere uyum sağlama gibi eski yöntemlerin yerini alan finans sistemini kontrol etme, teknolojiye, piyasaya, paraya ve üretime hükmetme yoluyla küçük ülkeleri ekonomik olarak yönetebilme gücü olan ülkeler dünyada söz sahibi oldu. Her ne kadar Sovyet ekonomik planlaması olan sosyalist tecrübenin başarısızlığına rağmen ekonomide dünya savaşlarından sonra devletlerin daha baskın bir rol oynadığı ve piyasaların milliyetçi görünüm aldığı bir dönemde ömrümüzü geçirdik. Küresel güçler bu milliyetçiliği bazen kısarak, bazen şiddetlendirerek, bazı yerlerde demokrasi, bazı yerlerde otokrasi olarak adlandırıp istedikleri doğrultuda yönlendirerek günümüze kadar egemenliklerini sürdürdüler.

Geçtiğimiz iki asırda sanayileşmek için enerji ön planda idi, bu sebeple ilk başta kömür sonra onun yerini alan petrol, ülkeler için önemli bir refah unsuru oldu. Bu dengenin sarsıldığı zamanlarda ise sırasıyla saydığım problemler yaşandı; 1873 üretim krizi, 1907 bankacılık krizi, 1929’daki büyük kriz (namı diğer Kara Perşembe), 1970 petrol krizi, 1980 Latin Amerika Borç Krizi, 1990 Japon Krizi, 1991 Sovyetlerin Dağılması. Bunlar ilk aklımıza gelen finansal problemlerdi ama 2008-2012 Küresel Ekonomik Krizi’nin etkisi uzun oldu ve dünya ekonomisi bir daha kendisine gelemedi. Buna bağlı olarak en son Pandemi dönemi ve Ukrayna Savaşı ise ABD’nin önderliğinde giden dünya ekonomisinin artık iflas sinyalleri verdiğini ve bütün otoritelerin dünyayı Büyük Sıfırlama (Great Reset) için hazırladıklarını açık bir şekilde görmekteyiz. Halen devam eden Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından gerçekleştirilen Davos Zirvesi’nin en önemli maddesi gündemlerinden hiç düşürmedikleri Büyük Sıfırlama oldu. Bu zirvede patlak veren “Eskort Skandalı” bu çabaların üzerini örtmüş gibi görünse de ülke liderlerine “Great Reset” için baskı yaptıkları artık herkes tarafından bilinmektedir. Dünyanın tek bir merkezden yönetiminin planlandığı gelecek yüzyılda yeni bir sistem düşünülmekte ve bunun için özel mülkiyetin zorlaştığı, devletin piyasayı kontrol edemediği ve korumacı ekonomi politikalarının ön plana alınacağının işaretlerini görmekteyiz. Ülkemizin bu geçiş dönemini en az zararla atlatıp, yeni düzende geçen yüzyıldan daha fazla yer alarak küresel arenada söz sahibi olacağını artık bütün dünya fark etmeye başladı. Dezenformasyonun enformasyon olarak önümüze geldiği bu geçiş dönemini başarılıyla atlatıp yeni döneme güçlü bir şekilde girmek ülke olarak üstesinden geleceğimiz en önemli konu olmalıdır.




Halit Faruk Numanoğlu ile iletişim kurmak için e-mail adresi: halitfaruknumanoglu@gmail.com
Yazarın Diğer Yazıları
El Biruni’den Alper Gezeravcı’ya Uzay Yolculuğumuz
Enerji Hamlelerimiz ve Dünyadaki Genel Duruma göre
Ekonomide Türkiye ve Dünyanın Genel Durumu
ENERJİ SORUNUNUZUN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
Cari Açığımızın Asıl Sebebi Enerji
Dış Politikada Büyük Sınavımız Yunanistan
Çin Emperyalizminin Yükselmesi ve Doğu Türkistan
Yaklaşan Yeni Sanayi Devrimi ve Biz
Yaşadığımız Dünyadaki Büyük Dönüşüm
<<  1 >> 
İktibas Yazarlar

Namaz Vakitleri
İnsan Kaynakları
Şirket Kültürü
Kişisel Gelişim
Liderlik
İş Yönetimi
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Künye | Bize Ulaşın | Gizlilik İlkeleri
Copyright ©2012 yonetimhaber.com | | info@yonetimhaber.com
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz © 2011-2012, Tüm Hakları Saklıdır.