Bugün: 23 Kasım 2024 Cumartesi
Favorilerime Ekle | Künye | Reklam
Ana Sayfa | Yazarlar
Print Al
Dış Politikada Büyük Sınavımız Yunanistan



Küresel sistemde dönüşümünün hızlandığı son zamanlarda içeride ve dışarıda gündemin çok yoğunlaştığı bir dönemden geçmekteyiz. Daha öncede belirttiğimiz gibi yüz yıllık değişimlerin yaşandığı, yani tarihin kırılma dönemlerinden geçtiği günleri yaşamaktayız. Rusya’nın Ukrayna ile savaşa tutuşturduğu, Çin ise Tayvan ile test edilirken biz ise tahmin edeceğiniz üzere Yunanistan ile imtihan edilmekteyiz. Bu dönemde devlet olarak çok dikkatli olmalı ve kesinlikle gaza gelip ters bir hamle yaparak ABD ile karşı karşıya gelmemeliyiz. Eğer savaş kaçınılmaz hale gelecekse mutlaka elimizdeki kozları iyi kullanmalı ve o günlerde her türlü hamleye karşı hazırlıklarımızı şimdiden yapmış olmamız gerekmektedir. Özellikle yeni geliştirdiğimiz silahların çok gündem yapıldığı bu günlerde elimizdekileri fazla gündeme getirmememizin faydalı olacağını düşünüyorum.

Şimdiye kadar yaşadığı tecrübelerden ders almayarak hala ırkçılıktan medet uman yöneticilerin ve bunların peşinden giden halkların akıbetlerinin tarihte örnekleri çoktur. Bahsettiğimiz tecrübelerden bahsetmek amacıyla önce yüzyıl öncesine gidersek Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’nın payına düşen Ege Bölgesi’ni İngiltere’nin kışkırtması ile oldu bitti yaparak işgal etti. O dönemde ülkeyi bu maceraya sürükleyen Elefteros Venizeloz işgale karşı çıkan Alman asıllı Kral Konstantin’i (I. Konstantinos) değiştirdi ve tahta çıkarttıkları küçük oğlunun ise bir maymunun ısırması sonucu ölmesi sebebiyle yurtdışına gönderdikleri Konstantin’i tekrar ülkeye getirmek zorunda kaldılar. Ülkede 1920 yılı Kasım ayında yapılan seçimleri kaybeden Venizelos Paris’e gitmek zorunda kalmış ve Anadolu’daki savaşı idare etmek ise bu işe zamanında direnen Konstantin’e düşmüştü.

Bizim düşmanı denize döktük diye sevindiğimiz günlerde (11 Eylül) Yunanistan’da darbe oldu ve Plastiras adında bir albay ülkeyi idare etmeye başladı. Konstantin’i sürgüne gönderen cunta, onun altı bakanına da idam cezası verip kurşuna dizdirdi. Bizimle yapılan savaşı ülkenin başına saran Venizelos ise kurtarıcı olarak görülüp Lozan’daki görüşmelere gönderilir. Ne hikmetse bu Venizelos ile bir dönem can ciğer kuzu sarması idik. Yunanistan’ı bu anlaşmada en çok zorlayan mübadele olur ve 1,3 milyon göçmen ile az olan nüfusundaki muazzam artış ekonomisini çökertir. Göçmen sayısı hem bizden fazla hem de Yunanistan’ın nüfusuna oranı aşırı derecede fazla idi. Konstantin’den sonra tahta getirilen Kral Yorgo (II. Georgios) ile de bir sene yürütebilen askeri dikta onu da sürgüne gönderir. Ordu içinde Cumhuriyetçiler ve kralcı askerler arasındaki çekişme ve iç darbelerle ülkeyi 1928’e kadar götürürler. Bu tarihte tekrar işbaşına gelen Venizelos ülkeyi düşe kalka ancak beş sene idare edebilir, tekrar Paris’e sürgüne gönderilir, gıyabında idam cezası verilir ama orada ölünce de milli kahraman ilan edilir.

Tekrar askeri yönetim, cuntalar, darbeler derken 1935 yılında Kral Yorgo’yu sürgünden tekrar getirtip tahta oturturlar. Yorgo bir müddet ülkeyi idare eder ama bu seferde İkinci Dünya Savaşı patlak verir ve ülke İtalyanlara karşı başarılı bir direniş gösterir ama Alman işgaline engel olamazlar. Almanlar savaşın sonunda çekilir ama sonrasında çok kanlı bir iç savaş başlar. Resmi olarak üç yıl süren iç savaş, sağ ve sol adı altında Komünizm yanlıları ve devletin tarafındaki Batının desteklediği cumhuriyetçiler arasında fiilen tam beş yıl devam eder ve ancak 1950 yılında ülkede tam olarak sükûnet sağlanabilir. İşgal başladığında kaçan kral iç savaş sürerken geri döner ama bu sefer ömrü yetmez, ölünce kardeşi Paul (I. Paulos) kral ilan edilir. Paul’den sonra 1964 yılında oğlu Konstantin (II. Konstantin) kral olur ama oda üç sene dayanabilir ve meşhur “Albaylar Cuntası “ işbaşına geçince oda duramaz, resmi olarak saltanatı devam etse de sürgüne gönderilmekten kurtulamaz.

Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında tekrar karışan ülkede kabak Albayların başında patlar 23 Temmuz 1974’de idareyi sivillere bırakırlar. Tekrar Cumhuriyet’ geri dönüldüğünde albaylar yargılanır ve içeri tıkılırlar ve bu askerler hapisten ancak 90’ların başında bütün halktan özür dilemek suretiyle kurtulurlar. Ülkede 1974’den sonra istikrar sağlanınca turizm gelirleri, AB Üyeliği’nin fonları, özellikle ABD’den gelen diğer dış yardımlar ile ekonomisi biraz toparlandığında bizim için gelişmiş ülkeler sınıfında yegâne örnek olarak gösterildiği zamanları çoğumuz iyi hatırlamaktadır. Küresel çapta dünyayı sarsan 2008’deki krizden sonra ekonomisi tekrar bozulur ve 2011 yılındaki halk ayaklanmalarına sebep olan kemer sıkma politikaları sebebiyle şimdilik sakin görünmesi kimseyi aldatmamalıdır.

Geçen yılın verilerine göre ülkede sadece kamu kurumlarının borcunun milli gelirin iki katından fazla olduğunu istatistikler bildirmektedir. Bu “devlet borcu/GSMH” oranı ile dünyada Japonya’dan sonra ikinci sırada bulunmaktadır. Aslında Yunan Ekonomisindeki bozulma 2008 yılındaki küresel krizle başladı ve düzelme sürecinin ardından Covid-19 pandemi süreci ülkenin ekonomisinde önemli bir paya sahip olan turizm gelirlerine darbe vurmasıyla tekrar durum kötüleşmeye başladı. Ülkenin şu anda on milyon olan nüfusunun yarısı Atina ve çevresinde yaşamaktadır. Ülkede nüfus artış hızı -4 ve ortalama yaş 45,6 olup bunun önemli bir sebebi ise genç nüfusun çoğunluğunun Avrupa başta olmak üzere dış ülkelere çalışmaya gitmesidir. Bütün bu olumsuz duruma rağmen ülkenin silahlanmaya hala büyük paralar ayırması, devamlı sınırlarda tacizlerde bulunması ve yetkililerinin hamasi açıklamalar yapması iyi bir yönetimin olmadığını ve ufukta bir savaş olacağının belirtisidir. Bu gün geçtikçe daha da yaşlanan nüfusu, küçülen ekonomisi, bu maceraperest yöneticileri, sağlam bir müttefikinin olmaması ve ordusunun bu haliyle bizimle nasıl savaşabileceği ise göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husustur.

Aklımıza Osmanlı’nın son zaferi olan Sultan İkinci Abdülhamid’in kazandığı 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı gelmektedir. Meşhur 300 Spartalı’nın Pers ordusunu durdurduğu, batılıların altı ayda geçilemez dediği Termofil Geçidi’ni 24 saatte geçen Osmanlı Ordusu Atina kapılarına dayandı. Fakat dönemin büyük devletlerinin arka çıkması ile masada hiçbir şey kazanılamamış, savaş sebebiyle bozulan Osmanlı Ekonomisi ise Cennetmekân Sultan’ın on yıl sonra tahtan inmesine sebep olmuştur.

Bunları anlatmamızın nedeni günümüzdeki resmi adı Helen Cumhuriyeti olan Yunanistan’ın geçmişini incelediğimizde hep dış güçlerin taşeronluğunu ve ucuz tetikçiliğini yaptığını çok açık görmekteyiz. Ayrıca bizim en kötü onların ise en iyi olduğu bir döneminde yapılan İstiklal Savaşı’nı da hatırlatmakta fayda görüyorum. Günümüz pandemi dönemine her ülkede olduğu gibi burada da iç karışıklıkların arttığı, ekonomisinin tükendiği için dış desteklerle ayakta kalmasına rağmen neden savaş çığırtkanlığı yaptıklarını iyi düşünmenizi isterim. “Borç alan emir alır” atasözünü göz önünde bulundurarak küresel güçlerin bu ülkeyi üzerimize nasıl musallat edebileceklerini de iyi hesap etmemiz gerekmektedir.


Halit Faruk Numanoğlu ile iletişim kurmak için e-mail adresi: halitfaruknumanoglu@gmail.com
Yazarın Diğer Yazıları
Çin Emperyalizminin Yükselmesi ve Doğu Türkistan
Yaklaşan Yeni Sanayi Devrimi ve Biz
Yaşadığımız Dünyadaki Büyük Dönüşüm
<<  | 1 | 2 >> 
İktibas Yazarlar

Namaz Vakitleri
İnsan Kaynakları
Şirket Kültürü
Kişisel Gelişim
Liderlik
İş Yönetimi
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Künye | Bize Ulaşın | Gizlilik İlkeleri
Copyright ©2012 yonetimhaber.com | | info@yonetimhaber.com
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz © 2011-2012, Tüm Hakları Saklıdır.