Filistin, Kudüs’ün Önemi ve Geleceği
Filistin ve Kudüs bölgesi, tarihi açıdan çok derinliği olan bir yerdir. Tüm semavi dinler için önemlidir. Orada hüküm sürmek için çok gayretler, kanlı çatışmalar olmuş ve hala olmaktadır. Bir Müslüman olarak Hak ve batıl savaşı çerçevesinde değerlendireceğimiz bu mücadeleler sonucunda, huzur ve sükûnet ancak Müslümanların hüküm sürdüğü dönemlerde gerçekleşmiş, yine aynı şekilde olacağı görülmektedir.
Bölge, kısaca Peygamberler tarihi gibidir. Nuh Aleyhisselamın Torunu ve Ham'ın oğlu Kenan neslinden gelenler tarafından kurulan Kudüs, Davut Aleyhisselamın (Kabri Kudüs - Zion Dağında) zamanında tekrar feth edildi. Mescidin inşası Süleyman Aleyhisselam zamanında tamamlandı ve 12 Mahalle olarak kuruldu. Buraya Mescidi Aksa (uzak mescid), Beyti Makdis (mukaddes ev) veya Yahudiler Süleyman Mabedi olarak adlandırıyorlar.
Davut ve Süleyman Aleyhisselamın kabirleri Kudüs’tedir. İbrahim Aleyhisselam ve Hanımı Hz. Sare Annemiz El Halil’dedir, (İbrahim Aleyhisselamın ikinci hanımı, İsmail Aleyhisselam’ın annesi Hacer Annemiz Mekke’dedir.) Yine oğlu İshak Aleyhisselam, (gülen insan manasında) ve hanımı, Yakup (İsraîl) Aleyhisselam ve hanımı, Yusuf Aleyhisselam ve hanımı Hz. Züleyha Annemiz, Filistin - El Halil’deki Hazreti İbrahim Camii’ndedir. Musa Aleyhisselam Eriha’da (Lut Gölü yakınlarında), Musa Aleyhisselamı defneden, yeğeni Yuşa bin Nun Aleyhisselam da yine oralardadır.
Yine Kudüs yakınındaki Beytül Lahm, ise İsa Aleyhisselam doğduğu yerdir. Zekeriya Aleyhisselam, Hz. Meryem Annemiz. (İmran Binti Meryem), Kudüs’te yaşamışlardır. İsa Aleyhisselam 33 yaşında iken; biz Müslümanlara göre Kudüs’deki Zeytin dağındaki, Huruç Mescidinden göklere yükseldi. Allahü Teâlâ Kuranı Kerimde, Nisâ süresi 156-158. ayetlerinde bildirildiği gibi onu gökyüzüne kaldırdı.
Tarihi seyre devam ettiğimizde; MÖ 721 de Asuriler, 586'da Babilli Buhtunnasar Kudüs’ü yıktı ve Yahudileri sürgüne gönderdi. Buhtunnasar’ın Kudüs’ü yağmalaması, esnasında hakîki Tevrat ve Zebûr’da yakılıp yok edildi. Babil Sürgünü dönüşü Üzeyr Aleyhisselam, Kudüs’ü yıkılmış olarak görüp üzülür. 100 yıl uyuduktan, sonra uyandığında, Bizans valisi Herot’un 2. kez Mabedi yaptırdığını görür. Hakîkî Tevrât’ı ezbere bilen Uzeyr Aleyhisselam Tevrât’ı ve emirlerini İsrâiloğullarına tekrar anlatır. Fakat taşkınlık gösteren İsrâiloğulları, bu kez Uzeyr aleyhisselâmı Allah’ın oğlu olarak nitelendirirler. Daha sonra da Tevrât’a ve Zebûr’a birçok yabancı parçalar ve hurâfeler eklerler. Mûsâ aleyhisselâmdan beri gelen hak dîn bozulur. Bu sebeple Allahü Teâlâ’nın gadâbına uğrar, önce Perslerin sonra da Makedonyalıların esâreti altında yaşarlar.
Kudüs’ü MÖ 63 Romalılar işgal ederler, Romalı kumandan Pompey, Yahudileri dağıtıp Mescid-i Aksa’yı yakıp yıkar. MÖ 24’te ise Romalıların, İsmailoğluları soyundan gelen Filistin Valisi Herod, Süleyman Aleyhisselamın yaptırdığı ölçüleri daha da genişleterek Kudüs’ü yeniden 2.defa yaptırır.
İsrâiloğulları daha sonra Roma hâkimiyetine karşı isyan ettiler. M.S. 70 senesinde Romalı komutan Titüs, Kudüs’ü tekrar tamamen yakıp yıkarak şehri viraneye çevirir. Beyt-i mukaddes (Mescid-i Aksa) de yanarak sadece batı duvarı kalır. Yahudiler bu duvarın önünde; Süleyman Mabedini koruyamadıkları ve Ahit Sandığına sahip olamadıkları için ağlarlar. Bu duvar, yüzyıllarca Yahudilerdeki şuuru ayakta tutmuştur. Bu tahrib ile Kudüs’ün Mûsevilere ait ma’muriyeti son buldu. Titüs’ün katliâm ve zulmünden sonra Yahûdîler Kudüs ve çevresinden tekrar çıkarıldılar. Hadrian MS 138’de Kudüs’ü tekrar inşa etti.
Miladi 620 yılında, Recebi şerifin 27. Miraç Gecesinde; Sevgili Peygamberimiz Mekke’den Kudüs’e, Mescidi Aksaya geldi. Orada Burak adlı bineğini, bugün Burak Mescidi olarak anılan yere bağlayıp, tüm peygamberlere imam olarak namaz kıldırdı. Oradan göklere yükselip Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde gördü. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Miraç bildirmektedir. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan bidat ehli (sapık) olur.
638 (H.16) senesinde hazret-i Ömer Kudüs’ü (o dönemdeki adı İlya’yı) muhasara etti. Hıristiyanlar cizye vermeyi kabul ederek Müslümanların himâyesine girdiler. Hazret-i Ömer’e Kudüs’ün anahtarlarını bizzat kendileri teslim ettiler. Böylece kendi devletleri olan Bizans’ın ağır vergi ve işkencelerinden eziyet ve cefalarından ve zulümlerinden kurtuldular. Çok kısa zamanda düşman zan ettikleri Müslümanlardaki adâlet ve merhameti açıkça gördüler.
Emevî halifelerinden Abdülmelik bin Mervân, Peygamber efendimizin Mîrâc’a yükselirken üzerine bastığı Hacer-i muallakın üzerine Kubbet-üs-sahra Camisini yaptırdı. Abbâsilerin siyasi otoritesi zayıflayınca, Kudüs önce Tulûnoğulları, daha sonra Eshâb-ı kiram düşmanı Fâtımîlerin hâkimiyeti altına girdi. Fâtımîler Ehl-i sünnet Müslümanlara zulüm ve işkence yaptıkları gibi, Hıristiyan ve Yahûdîlere de işkence yaptılar.
Selçuklu komutanı Atsız, Kudüs’ü 1070 senesinde Fâtımîlerden aldı. 15 Temmuz 1099’da Haçlı Hristiyanlar istilâ ettiler. Kudüs’ü yakıp yıktılar. Pek çok Müslümanı kadın, çocuk ve ihtiyar demeden kılıçtan geçirdiler. Kudüs’e olan müthiş sevgisi¸ Selâhaddin Eyyubi’yi¸ onu Haçlılardan kurtarmak için giriştiği büyük mücadeleyle, Doğu ve Batı Âlemi’nde efsaneleşmiş, filimlere konu olmuştur.
Sultan Selâhaddin-i Eyyûbî 1187 (H.583) senesinde, Kudüs’ü Haçlılardan kurtarıp Mescid-i Aksa’dan haçları ve putları kaldırttı. Eski hâline getirip yapılan mihrâbı yerine yerleştirdi. Memlûkler döneminde Kudüs bir ilim ve irfan merkezi hâline geldi. Memlûk Sultanları Kudüs’ün îmârına çok önem verdiler. Sultan Baybars, Mescid-i Aksa’yı tamir ettirdi. Sultan Nasîrüddîn Muhammed, Mescid-i Aksa’nın arka kısmını mermer ile kaplattı. Kudüs şehri 1517 senesinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Kânûnî Sultan Süleyman Han zamanında büyük bir imar faaliyetine girişip, Kudüs’ün surlarını yaptırdı.
Dinlerin Kudüs’le olan bağları
• Kudüs’ün Müslümanlar için önemi; ilk kıble ve Miracın gerçekleşmesidir.
• Kudüs’ün Hristiyanlar için önemi; Hazreti İsa’nın doğduğu, göğe kaldırıldığı yer ve hac yeri olmasıdır.
• Kudüs’ün Yahudiler için önemi; vaad edilen topraklar olduğu iddiasıdır.
Osmanlı’nın elinden çıktığından beridir Kudüs ve Filistin’de¸ insanlık dışı trajik olaylar; kan¸ gözyaşı ve esaret bitmek bilmedi. Kalpleri yaralayan elim hâdiseler ve şirretlikte sınır tanımayan Siyonist vahşet¸ Müslümanlara en çok da “Şark’ın Sevgili Sultanı”¸ Kudüs Fatihi Selâhaddin-i Eyyûbî’yi hasretle arattı. İngiliz işgaliyle, dört yüzyıl Osmanlı hâkimiyetinde barış içinde yaşayan Kudüs, Aralık 1917 tarihinde İngilizler tarafından işgal edildi. İlk iş olarak;
• Halkı birleştirici bir unsur olan Nebi Musa şenliklerini kaldırmış,
• Abdülhamit Han’ın yaptırdığı Kudüs saat kulesini yıkmışlardır.
• Selçukluların Mescidi Aksa’yı tamir ettirdiklerine dair kitabeyi kapatmışlardır.
Harp sona erince Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından İdâri vekâleti İngiltere’ye verilerek Filistin’e bağlı kaldı. Şehirde Araplar ile Yahûdîler arasında birkaç defa şiddetli çatışmalar oldu. Bu arada Yahûdî topluluğun yerleşip, yayılma çabaları da hızlandı.
Kudüs 29 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından Milletlerarası bir statüye kavuşturuldu. Bu kararı Yahûdîler benimsedi, fakat Araplar karşı çıktı. Bu yüzden iki topluluk arasında şiddetli çarpışmalar meydana geldi. 14 Mayıs 1948’de İngiltere Kudüs üzerindeki koruma rejimine son verdi. Aynı gün İsrâil devleti kuruldu. 14 Mayıs 1948 Nakba 12 milyon Filistinli sürgün İsrail'in bağımsızlık ilanının ardından 48 Arap-İsrail savaşı patlak verdi. Bu süre içinde yüzlerce Filistinli katledildi, bugün Yafa, Hayfa ve diğer kentler o tarihlerde Filistin toprağıydı. Yüzbinlerce Filistinli evlerinden edildi, bu toprakları terk etmek zorunda kaldı.
1967 Arap İsrail (altı gün) Savaşları; bu savaş sırasında, Kudüs’ün Ürdün kesimi İsrâil birlikleri tarafından işgal edildi. Kudüs’de bulunan masum ve korumasız Müslüman-Araplara her gün akla gelmedik işkence ve zulüm yapıldı. Evlerinden kovulan Filistinliler bugün Suriye, Lübnan ve Ürdün'deki mülteci kamplarında yaşam mücadelesi veriyor. İşte Filistinliler İsrail Devletinin kuruluşunu temsilen 14 Mayıs'ın bir gün sonrasını yani 15 Mayıs'ı felaket günü ilan etti. İlk felaket günü 1998 yılında anıldı.
1998'den bugüne İsrail kentlerinde, Kudüs'te, Batı Şeria'da, Gazze Şeridinde, Lübnan'da, Suriye'de ve Ürdün'deki mülteci kamplarındaki yaklaşık 12 milyon Filistinli, 14 Mayıs 1948 sürecinde yaşanan trajediyi Felaket Günü etkinlikleriyle anıyor.
Günümüzde;
• ABD ve bazı ülkeler Kudus’ü başkent olarak tanıdı.
• Suriye sınırındaki su kaynaklarının da bulunduğu Golan Tepelerini İsrail işgal etti.
• (14 Mayıs 2019’dan beri) Her Cuma Nakba sivil protestolar devam ediyor. İsrail gerçek mermi ve silahlarla, müdahale edip, yeni şehit ve gaziler meydana getiriyor.
Sonuç; Filistin ve Kudüs bölgesi; sürekli Hak ve batılın karşılaştığı, savaştığı bir alan olmuştur. Müslümanların hâkimiyeti zamanında barış ve huzur, dışındakilerinde ise kan ve gözyaşı dönemi olmuştur. Son olarak, 1917 yılında İngiliz hâkimiyetine geçip, 1948 yılında İsrail Devleti kurulduğundan beri yine kan ve gözyaşı hiç dinmemiştir.
Buhtunnasar, Titus, Haçlı seferleri, İngiliz ve İsrail girişimleriyle Filistin; her dönemdeki gibi kan ve gözyaşı dönemindedir. Hazreti Ömer Radiyallahüanh, Selçuklu Komutanı Atsız, Selahaddin Eyyubi, Yavuz Sultan Selim Han gibi komutanlar burayı tekrar huzur içindeki “Beytül Mukaddes”e çevirmişlerdir. İnşallah, ümidimiz, yine bir kahraman çıkarak, bu mekânları yakın zamanda yeniden barış ve güvenlik yurduna döndürecektir.
Bizlere düşen vazife; fiili olarak yardıma gidemiyorsak, devletimizin desteğini devam ettirmesini sağlamak, beş vakit oradaki mazlumların kurtulması için dua etmek, elimizden geldiğince maddi destekte bulunmak ve İbrahim Aleyhisselamın ateşini söndürmek için, gagasında su taşıyan Hüd Hüd kuşu misali tarafımızı belirlemektir.
Kudüs’te şimdi Hristiyanların Tapınak Şövalyeleri yerine Müslümanların «Murabıtlar’ı»; yani Kudüs’e sahip çıkanlar var. Günümüz Filistin-İsrail meselesi ve Yahudi zulmünü iyi anlayarak ve anlatmaya çalışarak; bir nebze de olsa Kudüs'e sahip çıkanlardan, yani “Murabıt”lardan olabilirsek ne mutlu bizlere...
Not: Bu yazı ilk olarak 14.5.2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mustafa Salih Yazıcı ile iletişim kurmak için e-mail adresi:
msyazici@hotmail.com