İç Dünyamız ve Mutluluk
Son yedi yazımızı mutluluk konusuna ayırmıştık. Mutluluk konusuna bu kadar yer vermemizin nedeni, insanların büyük çoğunluğunun, “çok paraları olursa” mutlu olacaklarına kuvvetle inanmalarıdır. Bugüne kadar para ve mutluluk ilişkisinin yanı sıra, içinde yaşadığımız toplumun, çalışma hayatımızın geçtiği iş ortamının, sosyal hayatın ve ilişkilerin, evimizin içinde yarattığımız koşulların insan mutluluğu üzerindeki etkilerini ele aldık. Bu çerçevede konu edeceğimiz son başlık, kişinin kendi iç dünyası olacak.
Son beş yıldır liderlik ve yöneticilik konusundaki çalışmalarımı ağırlıklı olarak değerler ve hayatın anlamı üzerine sürdürüyorum. Çünkü iki-üç günlük liderlik veya yönetim becerileri eğitimlerinin katılımcılara “bunları yap-bunları yapma” diye özetleyebileceğim reçeteler verdiğini ve “dışarıdan içeriye yönelik” bu yaklaşımın fazla etkili olmadığını görüyorum. Bu tür çalışmaların Anadolu bilgeliğinin “sokma akıl kırk adım gider” yargısını doğruladığını düşünüyorum.
Dönüşüm ve farkındalık
İyi yöneticiliğin, liderliğin veya iyi insan olmanın “dışarıdan içeriye” değil, “içeriden dışarıya” gerçekleştiğine inanıyorum. Bu çalışmalarım sırasında iki konunun önemini fark ettim. Birincisi, katılımcıların büyük çoğunluğu, gerçek anlamda değerlerinin ne olduğunun farkında olmadıkları. İkincisi de hemen hiçbir katılımcının hayattaki varlık sebebini bir cümleyle ifade edemediği. Katılımcıların büyük çoğunluğunun dile getirdiği “mutlu ve başarılı olmak” ifadesinin bu konu üzerine biraz düşünmüş olan herkes için, hem hiçbir anlam ifade etmeyen genel bir tanım olduğunu, hem de böyle tanımlanan bir amacın sadece kişinin kendisine hizmet etmeye dönük olduğunu bilir. Kişisel doyumsuzluğun en başta gelen nedeni, bu amaçların hiçbir zaman gerçekleşme imkanının olmayışıdır.
Değerler davranışlarımızın nedeni oluşturur. Şimdi gelin birlikte bir oyun oynayalım; Kendiniz için beş tane değer tanımlayın ve bunu önem sırasına göre dizin. Sonra her bir değer için iki tane davranış göstergesi tanımlayın. Örneğin dürüstlük (doğruluk, ahlak, bütünlük) bir değer olarak tanımlanmışsa, bunun davranış göstergeleri olarak, “her durumda (bana zarar verecek olsa bile) doğru olanı söylemek” veya “ortamda bulunmayan insanlarla ilgili olumsuz konuşmamak” gibi tanımlamalar yapın.
Daha sonra davranışlarınızın bu tanıma ne kadar uyduğunu kontrol edin. Böyle bir değerlendirme yapan birçok kişi, davranışlarının zaman zaman beyanına pek de uymadığını görecektir. Siz de onlardan biriyseniz bundan sonra davranışlarınızı ifade ettiğiniz değerler uygun kılmaya çalışın. Böylece değerlerinize uygun yaşamaktan dolayı derin bir içi huzur duyacaksınız.
Varlık nedeni
Bundan sonraki adım, hayattaki varlık sebebini bir cümleyle tanımlamaktır. Bu neden, “çocuklarımın topluma faydalı bir insan olması” gibi çok alçak gönüllü bir neden olabileceği gibi; “toplumda iz bırakacak bir eser bırakmak” gibi hayli iddialı bir neden de olabilir. Ancak bu neden her sabah yataktan kalkarken siz güç vermeli, anlam duygusu oluşturmalı ve günlük etkinliklerinizin bir bölümü doğrudan bu nedene hizmet etmelidir.
Kişinin sahip olduğu değerler ve yetenekler tutkusu ile birleştiğinde, “dünyada bir konuda en iyi olmak için değil, dünya için iyi bir olmak için” çalışmaya ve yaşamaya başlar. Bu da karakterimizin yetkinliklerimizden daha değerli olması anlamına gelir.
Kişi eğer hayatta kendisini aşan bir amaca hizmet etmiyor, sadece kendi sahip olacaklarına odaklanıyorsa, neye sahip olursa olsun bir tatminsizlik, bir boşluk hissetmek kaçınılmazdır. “Alacaklı olma duygusu insanda huzur bırakmaz”. Dünyaya sadece “almak için” değil aynı zamanda “vermek için” de gelen insanlar, kendi iç dünyalarına maneviyat boyutunu katarlar. Anglosakson dünya görüşünün dikte ettiği “bunun bana ne faydası var?” (what is in it for me?) anlayışı kişide sürekli olarak alacaklı olma duygusunu doğurur. Bu duyguyu yaşayan insanlar, değerleri arasında “doğruluk, aile, ahlak” gibi yüksek değerler tanımlasalar da, sık sık “ama” diyerek değer ihlalleri yaparlar ve kaçınılmaz olarak iki yüzlü bir hayat yaşarlar.
Türk toplumunun en çok değer verdiği konuların başında “çocuklar” gelir. Ancak profesyonel hayatın içindeki bir çok ana-baba, çocuğu ile vakit geçirmek yerine, ona daha fazla “şey” alırsa mutlu edeceğini düşünür. Örneğin tatile aynı yaşta çocuğu olan arkadaşlarıyla çıkar ve onunla çok değerli “özelleşmiş zaman” geçirme imkanını kullanamaz. Bu nedenle genç anne-baba olan okuyuculara önerimiz, tatillerini sadece çocuklarıyla geçirmeleri ve üzerilerinde zaman baskısı olmadan onları dinlemeleri ve tanımladıkları aile değerlerini, “problem olmayan zamanlarda” onlara kazandırmalarıdır.
Son Söz
Kişinin kendi iç dünyasına yapacağı yolculuğun önemli bir parçası, insan ilişkilerini derinleştirmek için atacağı adımlardır. Çevresindeki insanların doğum günlerini hatırlamak, onlara kendisi için neden önemli olduklarıyla ilgili özgün sıfat ve cümlelerden oluşan kartlar yazmak, bu yönde gelişme sağlamak için iyi bir başlangıçtır. Her ilişkiden sonra karşısındaki kişiye kendisini nasıl hissettirdiğini, kendi adına sorgulamak bunu izleyen ikinci adım olabilir. Kendilerini aşırı önemseyen insanlar, karşılarındakilere kendilerini iyi hissettirmezler. Bu nedenle arkamızda bıraktığımız duyguyu ve izi düşünmek, dünya için iyi biri olmak yolunda uygun bir başlangıçtır.
Acar Baltaş ile iletişim kurmak için e-mail adresi:
bilgi@acarbaltas.com