Marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance'in yaptığı ''Marka Ülkeler'' araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye, 487 milyar dolar marka değeri ile dünyanın en değerli 19. ülke markası oldu.
Ülkelerin yatırım, turizm, ürünler ve yetenek olmak üzere dört ana kritere göre değerlendirildiği araştırmada Türkiye'nin marka değeri 487 milyar dolar olarak hesaplandı.
Marka değerini bir yılda 114 milyar dolar artıran Türkiye, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da tüm ülkeler arasında 19. sırada yer aldı.
NTV yayınına katılan Brand Finance Türkiye Direktörü Muhterem İlgüner, konuyla ilgili soruları yanıtladı.
"Türkiye bir ürün olsaydı en değerli 19. ürün olurdu" demek mi bu araştırma? Markalaşma adına hep daha iyi olsun istiyoruz ama dışarıda algı hep daha kötüymüş gibi. Nasıl yorumlamak lazım? Birinci Amerika, İkinci Çin...
Bu çalışmayı biz iki paydaşla yürütüyoruz. Birincisi, Dünya Ekonomik Forumu'nun verilerinden yararlanıyoruz. İkincisi de, dünya rekabet yıllığını yayınlayan IMD ile yürütüyoruz. Dolayısıyla burada küresel rekabet açısından ülkelerin konumu, ikincisi dört ana başlık altında bir yatırımları içeride nasıl teşvik ettikleri, dışarıdan nasıl doğrudan yatırım cezp ettikleri. İkincisi turizm ana başlığı altında nasıl kendi vatandaşlarını iç turizme yöneltebildikleri. Bir veride dışarıdan ziyaretçi cezp etme kabiliyetleri. Üç, ürün ve hizmetler başlığı. Burada da kendi ürünlerini kendi vatandaşlarının kullanmasına nasıl teşvik ettikleri ya da ihracat ürün ve hizmetlerinin nasıl desteklediği. Dördüncüsü de yetenekler konusunda, fikir ve kabiliyet sahibi insanların göçünü nasıl önledikleri ya da fikir ve kabiliyet sahibi insanlara ülkeyi nasıl cezp edebildikleri. Ekonomik büyüklükler tabi ki bunun üzerinde etkili oldu. Dolayısıyla Türkiye 19. sırada yerini korudu bu sene.
Listede Çin ikinci sırada. Türkiye'de ve kendi etrafımızda da algı Çin ürünüyse bir ağız kıvrılıyor ama marka değerinde en iyi ikinci ülke.
Bir örnek vereyim, dünya çizgi film piyasasında Şanghay çok önemli. Yeni gemicilik hizmetleri kümeleri oluşturma konusunda çok başarılı. O dört ana başlık altındaki segmentler konusunda ülkeler çok ciddi çalışmalar yapıyor. Nasıl buraya geldiler dediğimiz zaman altlarında bir neden var.
Türkiye'nin sırası değişmiyor, en iyi büyüyen ülkeler arasındayız ama o marka değerinde sırayı değiştiremiyoruz anladığım kadarıyla.
Rakiplerimizin belirli bir kesikliği nedeniyle de biz bu yere gelmiş olabiliriz. Avrupa ülkelerinin son iki yıldır yaşadığı krizler bizi bu yerde tutuyor şu anda. Dolayısıyla Türkiye'nin bu konumunu sürdürülebilir hale getirebilmesi için bazı temel stratejiler geliştirmesi lazım. Dört ana başlığı bir bütün olarak gören fotoğrafı masaya koyması lazım. Bizim dış ticaretimizi olumsuz etkileyen ikame ürünlerin aynı kalitede içeride üretilmesi. İki, dışarıdan doğrudan yatırım cezp edilme becerimizi arttırmamız. Bizim yurttaşlarımızın yurtdışına çıkarak değil yurtiçini değerlendirmesi. İngiltere’nin Holiday at Home diye uyguladığı çok başarılı bir program var. Ama bunlar hep fiyat odaklı olmamalı. Mesela, Türkiye bu yıl ziyaretçi azalmasından şikayetçi. Kendi rakip bulduğu ülkelerde fiyat kırılınca Türkiye'ye gelen ziyaretçiler rakip ülkelere gitmeye başlar. Fiyat endeksli bir ülke olmamamız lazım. Ülkede üretilen ürün ve hizmetlerin değerlendirilmesi. Kendi vatandaşının bu ürün ve hizmetleri güvenerek kullanıyor olması gerek. Bunda da Fransa çok iyi bir başarı hikayesi. Yetenek konusunda da mevcut beyin göçünü önlemek yetenek ve kabiliyet sahibi insanları da bu ülkeye cezp edebilmek.
|