Birbiri ardına patlayan flaşlar, Beyoğlu’nun arka sokaklarında kavgalı gürültülü kovalamacalar, ünlülerin saldırısına uğrayan kameramanlar ve sonu karakolda biten magazinci-oyuncu kavgaları… Çok değil bundan birkaç yıl öncesine kadar medyanın en gözde mesleği durumundaki magazin haberciliği, artık eskisi kadar revaçta değil. Bir zamanlar primetime ’da izlenen magazin programları şimdilerde reyting sıralamasında oldukça gerilerde.
Peki sektörün reytingi düşüyorsa bu işten para kazananlar ne yapıyor? Muharrem Acartürk’ün hikayesi bu noktadan sonra başlıyor aslında. 20 yıldır kalemini elinden düşürmeyen Acartürk, magazin haberciliği görkemli günlerini yitirince işinden ayrılmak zorunda kalanlardan…
Aldığı tazminat günden güne erimeye başlayınca onu da bir endişe alır. Ne olacak şimdi? Kafasında ticarete girmek fikri vardır ancak elindeki parayı çar çur edip ortada kalmaktan korkar… Çoluk çocuk , gelecek kaygısı derken, bir atımlık barutuyla ya iyi bir iş tuturacak ya da başa dönecektir. Bu arada Avustralya’da çalışan kardeşi ile sık sık görüşmekte, planlar yapmaktadır. Kafasındaki plan; ‘organik ürünler’ pazarlamak ve bu yolla geçimini sağlamaktır. Kardeşinin verdiği desteğe, arkadaşının yönlendirmeleri eklenince, üç arkadaş organik ürünler satmaya karar verir. Adını da ‘Organik Sarayı’ koyarlar.
Florya’da Tele Marketing sitemiyle pazara ilk adımı atarlar. Tabii pazarla ilgili uzun bir araştırma yapmayı ihmal etmezler. Zira elindeki para hızla tükenmekte ve bu işin son şansı olduğunu bilmektedir. İtalyan bir firmayla anlaşırlar ve ilk ürünün satışı için kolları sıvarlar. Televizyoncu bir arkadaşının yardımıyla ilk reklamını parasız olarak verir. Artık beklemek vaktidir.
Bugün geldiği noktayı “Rüyada gibiyim.” cümlesiyle özetleyen Acartürk, aradan uzun zaman geçmesine rağmen ilk iş gününde yaşadıklarını hâlâ unutamıyor: “Ofiste iki üç kişiyiz, heyecanla telefon gelmesini bekliyoruz. 10 dk geçti ve Kars’tan arayan bir müşterimden ilk siparişi aldım. Ardından diğer telefonlar ve sonra diğerleri… Bize cesaret geldi. Galiba doğru yoldayız diyerek kolları sıvadık.”
Yaptığı işi ‘modern aktarlık’ olarak tanımlayan Acartürk, bugün sadece aylık tanıtım bütçesi 500 bin doları bulan Organik Sarayı’nı daha iyi yerlere getirmek için çaba sarf ediyor.
Organik Sarayı’nda neler var?
Saç bakım ve zayıflama seti, uyku sorununu gideren bir çeşit yastık (İtalya’dan ithal ediliyor), doğal botoks görevi yapan altı haftalık bir set, içinde 30 çeşit bitki olan çatlak ve selülit kremi, metabolizmayı düzenleyen ve kalp, damar, kolesterol, tansiyon gibi hastalıklara iyi gelen bir çay… Vücudun dengesini sağlamasından dolayı aynı zamanda kişiyi zayıflatabiliyor. Acartürk, tüm ürünlerin denetimden geçtiğini söylüyor.
Siyasetçiler, sanatçılar müşterisi
Bitkisel ürünler ülkemizde her ne kadar ‘koca karı ilaçları’ diye anılsa da dünyada oldukça yaygın. Türkiye’de bitkisel ürün kullanan kişilerin oranı yüzde 5 olarak tespit edilmiş. Bu oran Amerika’da yüzde 50, Avrupa’da yüzde 20, Avustralya’da ise yüzde 80′leri buluyor. Kısa zamanda oranlarda değişiklik olur mu bilinmez ancak oldukça iddialılar. Organik Sarayı, kimlere satış yapmıyor ki; isimlerini açıklamaktan kaçınan Acartürk, “Siyasetçiler, komedyenler, müzisyenler ve kısacası pek çok ünlü isme ürün gönderiyoruz.” diyor. Müşterilerinin çoğunluğu kadınlardan oluşsa da 1 yılda sattığı 50 bin üründen çocuklar ve erkekler de faydalanmış. Kadınlar cilt bakım ürünü isterken, erkekler saç bakım seti almış. Eczanelerle de çalışmaya başlayan Organik Grup, pek çok AVM’de de stant açarak hizmet veriyor. Kısa zamanda bu kadar kişiye ulaşmasını reklama ve tanıtıma bağlayan Acartürk, “Kozmetikte kimyasal değil bitkisel.” diyerek yaptıkları işi özetliyor. Bir yılda 50 bin ürün sattıklarını söyleyen Acartürk’ün müşterilerine bir de sürprizi var: “Yakında yeni bir ürün daha getireceğiz. Bu ilgi nedeniyle teşekkür reklamı yayınlamayı düşünüyoruz.”
|