İletişim kurmak için önce “dinlemek” lazım.
İletebilsek gerçek düşüncelerimizi duygularımızı… İletebilse duygu ve düşüncelerini bize, dostumuz, iş arkadaşımız, eşimiz, çocuğumuz… Hissedebilsek, karşılıklı olarak birbirimizi; anlayabilsek birbirimizin iç dünyasında olup biteni…
Daha mı güzel olurdu birlikte yaşamak bizim için, yoksa anlamı azalır mıydı yaşamın?
Anlaşılmak istiyoruz her adımımızda ama anlamak için o kadar da çaba sarf etmiyoruz çoğu zaman.
O zaman “iletişim şart” deyip deyip iletişim kuramamak niye?
Duyarlı olmak ilk adım olmalı; her şeye, her yaşanan olaya, her duyulana, her tanık olunana…
“ Bu beni ilgilendirmez; bu benim ilgi alanım değil; bu olay benden farklı bir görüşe, yaşama ait ve anlayamam…” demeden. Duyarlı olur ve anlamaya gayret edersek ileti alabilir ve bizden bir şeyler iletebiliriz belki.
İş yaşamında “eğitim” programlarına bütçe ayırılır, çalışanlar sıra sıra dizilir bir salona ya da odaya; bir uzman gelir kürsüye ve “iletişim” öğretmeye çalışır. Biz de anlatılanlar, oynanan oyunlar ve yapılan çalışmalarla öğreniriz o an için iletişimi. Kendi içimizde, yapmamız gerekenleri fark eder bir an için kendimizden utanır ya da gurur duyarız. Peki ya sonra?..
İletişim için en az iki kişiye ihtiyaç vardır. İletişim denince tek taraflı konuşmak aklına gelir insanların. İnsan yaşamının ilk yedi yılında iletişim kurmak için konuşmak, dokunmak, bakmak, sarılmak, okşamak, öpmek ve dinlemenin ne ifade ettiği öğretilmesi gerekir. Aslında tüm bunlar bir şekilde öğretilir. Ama “DİNLEMEK”, öğretilmesi gereken konular arasında olmasına rağmen nedense hep atlanır. Öğrenmekte ve öğretmekte de geç kalırız; çoğu konuda olduğu gibi…
Aslında iletişim; “özgüven” demektir, “sevmek” demektir, “donanım” demektir ve daha birçok kavramı “anlamak istemek” demektir
Donanımlı, özgüvenli, bilgili, duyarlı, sevgi dolu bir insan, iletişim sıkıntısı yaşamaz, yaşasa da anlamakta zorlanmaz; ya da en azından iletileni anlamak konusunda başarısız olmaz. Tabii, yalnızlaştıkça kendini anlatmakta zorlanacağı kesindir. Kim ne kadar direnirse dirensin, doğa ve evrensel kurallar, ne kadar görmezden gelinse de zamanı geldiğinde kendini gösterecektir.
İletişim karşılıklı eylem durumudur; doğru iletişim, doğru algılamak demektir. Sözlü ya da sözsüz olabilir ama anlamaya açık olmak, iletilmek isteneni anlamaya çalışmakla mümkündür doğru iletişim.
Önyargısız ve doğru anlamak üzere dinlemek, doğru iletişimin ilk kuralıdır. Sadece kendimizi anlatmaya çalışırız çoğu kere. Çok sıkıntılıyızdır, çok derdimiz vardır ya da önemli bir olay yaşamışızdır… Güzel ya da değil, ama biz yaşamışızdır işte! Bizim için önemlidir yaşadığımız o şey ya da şeyler.
Düşünür müyüz bir an, “Acaba şu anda, karşımdaki kişi ya da kişiler ne yaşıyor? Acaba onların da anlatmak istediği bir şeyler var mı?” Doğru iletişim, doğru ortam gerektirir, empati (duygudaşlık) gerektirir… Bu konuda yazılacak, söylenecek söz çoktur tabii ama ben yine başa döneceğim:
Duyarlı olmak ilk adım olmalı; her şeye, her yaşanan olaya, her duyulana, her tanık olunana…“ Bu beni ilgilendirmez; bu benim ilgi alanım değil; bu olay benden farklı bir görüşe, yaşama ait ve anlayamam…” demeden. Duyarlı olur ve anlamaya gayret edersek ileti alabilir ve bizden bir şeyler iletebiliriz belki…
Sevil Saydam ile iletişim kurmak için e-mail adresi:
ssaydam@dekorbeton.com