Neden Olmuyor?
Ağustos’un ilk 10 gününü ABD’nin batı sahilinde geçirdim. ABD gündeminin sanırım en kısa özeti ‘neden olmuyor?’ Gelişmekte olan ülkelerin birer birer farklı ekonomik kriterlerde ABD’nin önüne geçmesi, zaten milliyetçi olan Amerikalı’yı iyice ‘hislendiriyor’. Olimpiyatlarda Çin’e karşı elde edilen madalya üstünlüğü dahi büyük bir galibiyet olarak algılandı ve kutlandı.
Ağustos ayı içinde The Campaign isimli filmi ABD’de vizyona giren Will Ferrell, Conan O’Brien’in TV şovunda ABD kadın jimnastik takımının Rusya’ya karşı elde ettiği altın madalyadan duyduğu mutluluğu dile getirirken ‘genç Rus jimnastikçilerin gözyaşlarının kendisini ne kadar sevindirdiğini’ söyleyerek durumu hicvetti; acı ama gerçek! Bu ‘rahatsızlığın’ yaklaşan başkanlık seçimlerine yansıyıp yansımayacağı ise asıl tartışma konusu. Her ne kadar Obama dönemi ABD vatandaşlarının keyifle hatırlamadığı bir dönem olsa da, ‘Donald Trump haricinde’ pek destekleyeni olmayan Mitt Romney, Cumhuriyetçi seçmende dahi heyecan yaratamamışa benziyor.
ABD’nin ekonomik anlamda yaşadığı sıkıntının göstergelerinden biri, Amerikan şirketlerinin artarak ülke dışında faaliyeti gündemlerine alması. Harvard Business Review’un Harvard Business School mezunları arasında yaptığı bir ankete (Mart 2012) göre, ankete katılanların çalıştığı şirketlerin % 57’si ABD’deki ekonomik aktivitesini ülke dışına kaydırma konusunu değerlendiriyor. Bu durumu tetikleyen en önemli unsur (katılanların % 70’i) ise ABD dışında çalışan ücretlerinin düşük olması. Hedef müşteriye yakın olmak, kaliteli ve eğitimli insan gücüne sahip olmak ise % 30 oranında ABD dışında yatırım yapmaya sebep oluyor. İlginç olan, aynı oranlarda anket katılımcısı ABD içinde faaliyet gösterme motivasyonunu da rasyonelize ediyor. Çarpıcı bir başka sonuç ise ankete katılanların % 30’unun ABD dışındaki işgücünün daha üretken olduğuna inanması!
Ankete katılanların ABD’nin geleceği açısından mutsuz ve umutsuz olduğu alanlar arasında ABD’deki hukuk, vergi ve regülasyon altyapısı, politik sistemin etkin çalışması ve ilköğretim sisteminin kalitesi(zliği) geliyor.
İlköğretim sisteminin kalitesi(zliği) ile ilgili ABD’de tartışmaya açılan verilerden biri, OECD’nin 15 yaş grubundaki ABD’li gençlere uyguladığı öğrenci değerlendirme programının sonuçları: Gençler, dünya klasmanında (2008’e ait değerlendirme OECD ülkeleri dışında da yapılmış) matematik alanında ilk 30’un, daha da düşündürücüsü, okuduğunu anlama başlığında ilk 25’in dışında kalmış! Amerikan 12. sınıf öğrencilerinin % 74’ü matematikte, % 62’si okuduğunu anlama kategorisinde ‘yetkin’ seviyenin altında not almış. Araştırma sonuçlarını yayınlayan HBR dergisi, 2008’de Journal of Economic Literature dergisinde Eric Hanushek ve Ludger Woessmann isimli iki akademisyenin ilginç çalışmasını, OECD raporu ile ilişkilendirmiş. Hanushek ve Woessmann 1960 yılında öğrencilerinin başarısı yüksek olan ülkelerin, sonraki 40 yılda ekonomik gelişimlerini incelediklerinde, güçlü pozitif bir korelasyon tespit etmişler. Akademisyenler, özellikle Singapur ve Çin gibi ülkelerin ekonomik büyüme performanslarında bu pozitif ilişkinin önemli rol oynadığına işaret etmişler. Çalışmada ABD’nin 40 yılda sergilediği vasat büyüme(me) performansı da eğitim kalitesi(zliği)ne dayandırılmış. OECD’nin sonuçları ise bugünden ileriye doğru resmin pek de değişmeyeceği endişesini yaratıyor. OECD’nin iki kategorisinde (matematik ve okuduğunu anlama) de Çin, Finlandiya, Kore ve Hong Kong ilk 4 sırayı paylaşıyorlar.
Hanushek ve Woessmann’ın çalışmasında Türkiye, ABD’den pek de farklı bir performans sergileyememiş. Eğitim kalitesi(zliği) ile 1960-2000 dönemindeki ekonomik gelişmesi arasında pozitif korelasyonu göstermiş. Değerlendirmede Türkiye matematikte ilk 40, okuduğunu anlama alanında ise ilk 35’in içinde yer almıyor. Eğer Hanushek ve Woessmann’ın teorisi doğru ise maalesef gelecek bizim için de çok parlak gözükmüyor.
Murat Yeşildere ile iletişim kurmak için e-mail adresi:
murat.yesildere@platinonline.com