Bugün: 23 Kasım 2024 Cumartesi
Favorilerime Ekle | Künye | Reklam
Ana Sayfa | Yazarlar
Print Al
Çıtayı yükseltmemenin sonuçları



Bazıları bardağın dolu tarafına, bazıları da boş tarafına daha fazla bakar. Doğrusu ben birinci grupta görürüm kendimi, yani pozitif düşünme yanlısıyım. Bu nedenledir ki Türkiye'nin son on yılda başardıklarını, mevcut yapı ve koşullar altında, öngörülmesi ve kontrolü güç pek çok değişkenin ortasında siyasal ve makroekonomik istikrarı sürdürebilmiş olmasını, önceki onyıllarda yapılan yönetim zaaflarını yaşamış ve hem kamu hem özel sektörde yüklendiğim sorumluluklarla gözlemiş biri olarak, fazlasıyla önemsiyorum. Sık sık dikkat çektiğim, daha doğrusu hayıflandığım nokta bununla ilgili değil; çıtayı daha da yükseltip ekonomik yapının gücünü ve direncini en azından kendi yapısal zaaflarından doğan krizler ile karşılaşmayacağı bir düzleme çıkartacak kollektif iradeyi ve stratejik kararlılığı gösteremeyişimize kaygılanıyorum.

Talep ve kararlılık eksik olunca
Gerçekten de, kur-faiz kıskacında geçirilen yılların biriktirdiği tepkilerin desteğiyle hızlı bir reform inisiyatifini başlatan iktidar kadrolarının, kısa vadeli istikrarsızlık riskini ortadan kaldırıp makro dengeleri sağladıktan sonra tam da yüksek özgüven ve statükoyu değiştirecek kamuoyu desteği sağlamışken faktör verimliliğini ve rekabetçi üretim kapasitesini arttırmaya dönük uzun erimli sistematik bir çaba yerine vites küçülterek başka önceliklere yöneldiği ve ekonomide sağlanan başarıyı yeterli gördüğü söylenebilir.
Kuşkusuz bunda toplumsal iç dinamiklerin yeterince gelişmiş olmamasının, sözgelişi özel kesimin ve sivil toplumun yüksek katma değer ve rekabet yeteneği konusunda nitelikli bir talep üretmeyişinin ve baskı oluşturmamasının da rolü var. Talepler daha çok düşük düzeydeki mevcut katma değerin yeniden dağıtımına ve rantın paylaşılmasına yoğunlaşınca kamu yönetiminin etkileneceği ya da yararlanacağı bir politika ekosistemi kurulamamıştır.
Bazılarına göre köklü reformlar, böyle güçlü bir toplumsal talep ve desteğin yokluğunda, sadece kamu yönetiminin inisiyatifine kalır ki seçimle gelen siyasal kadroların bunu göze alması güçtür. Dünyadaki başarı örneklerini hep demokrasi ile yönetilen ülkeler olması nedeniyle bunu inandırıcı bulmuyoruz.

Direksiyon hakimiyeti yeterli mi?
Nitekim bu kapsamlı dönüşüm vizyonundan uzaklaşmanın maliyeti her gün karşımıza çıkıyor. Ülkenin verimli ve rekabetçi olmayan üretim yapısını değiştirmeden yüksek büyüme tutkusu, dikişlerin farklı yerlerden zorlanıp sökülmesine, dengelerin bozulmasına yol açıyor. Yapısal kırılganlıklar aynı kaldıkça başarının tanımı da daralıyor ve para ya da son günlerde olduğu gibi maliye politikalarındaki direksiyon hakimiyetine indirgeniyor.
Şimdilerde bolca tartışılan ikilemler de hep bu kısır döngünün yansıması. Normalde dış ticaret dengesini düzelteceği ve cari açığı azaltacağı için sevinmemiz gereken ithalat azalışına, hem büyümeyi duraklattığı hem de gelir bütçesinin omurgası haline gelen dolaylı vergileri düşürdüğü için üzülüyoruz. İşin ilginç tarafı, soruna alternatif çözüm önerdikleri için ihtilafa düştükleri kamuoyuna gaz/fren tartışmasıyla yansıyan yetkililerin reçetelerin ikisinde de ne enflasyon, ne durgunluk riskini önleyecek tedbirler bulunmuyor. Zaten temel kırılganlıkları ortadan kaldırmadan ve bütün değişkenleri kapsayan senaryolara dayalı stratejik plan oluşturmadan tek boyutlu geliştirilecek politikalardan başkaca bir sonuç ummak iyimserlik olur.

Tepki politikaları
Dönüşüm süreci yarım bırakılınca, yani altınızdaki aracı yenilemeyince, sonuçlarının kestirilmesi güç palyatif tedbirler, bölük pörçük politikalar gündeme geliyor. Krizde büyük darbe yiyen gelişmiş batı ülkelerinde öne sürülen "zengine ek vergi" gibi tartışmaların, bu ülkelerden ortalama 30 ile 80 kat daha yoksul olan ülkemizde de başlaması böyle bir tepkisel tavrın belirtisi. Vergi tabanını genişletmeye ve kayıtdışını azaltmaya yönelik gerçek bir reformu bunca zamandır savsaklıyor, gayrimenkul rantı gibi vergi dışı gelirlere ve servet artışına göz yumuyor, sonra da zaten vergisi ödenmiş gelirlere yüklenmeyi düşünüyoruz. Üstelik neye ne kadar çare olacağına, sermaye ve yatırım kaçışına yol açıp açmayacağına emin olmadan.
Kendi sanayiinin teknolojisini yükseltemediği gibi gelen küresel sermayeyi, yüksek teknolojiye yönlendiremeyen de biz değil miyiz? Ekonomimiz güçlü olmadıkça ufak tefek delikleri yamamak çözüm değil.


Adnan Nas ile iletişim kurmak için e-mail adresi: adnann@global.com.tr
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarımızın sadece bir yazısı bulunmaktadır.
<<  >> 
İktibas Yazarlar

Namaz Vakitleri
İnsan Kaynakları
Şirket Kültürü
Kişisel Gelişim
Liderlik
İş Yönetimi
En Çok Okunanlar
En Çok Yorumlananlar
Künye | Bize Ulaşın | Gizlilik İlkeleri
Copyright ©2012 yonetimhaber.com | | info@yonetimhaber.com
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz © 2011-2012, Tüm Hakları Saklıdır.