Print Al |
İstanbul’da, İslam Dünyası açısından önemli bir uluslararası etkinlik devam ediyor. 56 İslam ülkesinin devlet ve hükümet temsilcilerinin iştirak ettiği, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (2011 yılındaki Dışişleri Bakanları Toplantısında alınan kararla İslam Konferansı Teşkilatı bu ismi almıştı.) 13. Zirve toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde gerçekleşiyor. Bir önceki zirve Kahire’de yapılmıştı. Bu zirve ile birlikte İİT Dönem Başkanlığı, iki yıl için Türkiye’ye geçecek. Dışişleri Bakanı seviyesinde zirveye iştirak eden Mısır, uhdesinde bulunan dönem başkanlığını bu vesileyle Türkiye’ye devredecek. 1.7 milyarlık nüfusa sahip İslam Dünyasının hâlihazırda çözüm bekleyen pek çok siyasi, askeri ve ekonomik meseleleri bulunuyor. Acaba kanayan yaralara merhem olacak bir somut netice, bu zirveden çıkabilir mi? Doğrusu bu konuda pek ümitli olmak isterdik!.. Ne var ki, Teşkilatın bugüne kadarki performansına baktığımızda, maalesef olumlu bir beklenti içinde olamıyoruz… Bunun temel sebebi şüphesiz, İslam Dünyasındaki kronik geri kalmışlık ve dağınıklıktır. Aynı dine mensup milletler arasında, tabiatıyla daha sıkı bir dayanışma ve iş birliğinin hüküm sürmesi beklenir. Fakat hem aynı dine hem de aynı ırka mensup ülkelerin bile (23 tane Arap devleti bunun en bariz örneğidir) kendi aralarında, sonu gelmez ihtilaflarla boğuştuğunu görüyoruz… İslam Dünyasının güçlü ve müessir bir ortak yapıya ihtiyacı var. Bunun için de öncelikle güçlü bir siyasi liderliğe ihtiyacı var. İslam Dünyasının birliği istikametinde lokomotif görevi yapacak siyasi gücün de aynı şekilde sağlam bir askeri ve ekonomik güce sahip olması gerekir. Yani herkesin dikkate almak zorunda olacağı bir askeri ve ekonomik güç… Ne yazık ki, dünyada cari olan uluslararası ilişkilerde, hâlâ daha “realizm” diye ifade edilen ve güçlü olanın sonucu belirlediği anlayış hâkim… Bunu hep hatırda tutmamız gerekiyor. 20. Asırda cereyan eden iki dünya savaşı sırasında ve bunun akabinde yarım yüzyıl süren Soğuk Savaş döneminde, teşekkül eden ittifak ve blokların oluşumunda başı çeken; böylesine güçlü siyasi liderliklerin, birbirinin ayrılmaz parçası olan güçlü ekonomi – güçlü ordu gerçeğine dayandığını unutmayalım! Tarihin kaydettiği en büyük askeri pakt olan NATO’nun kuruluş ve işleyişinde, Amerika Birleşik Devletlerinin “Süper Güç” konumunun, başat bir rol oynamayı nasıl mümkün kıldığına dikkat isterim! Keza Avrupa ülkelerinin ekonomik ve siyasi entegrasyonunda öncü rol oynayan, Almanya ve Fransa’nın toplam ekonomik gücünün her zaman belirleyici unsur olduğunu da göz önünde tutalım. İslam Dünyasının bugün için ne AB benzeri bir ekonomik ve siyasi bütünleşmesi ne yazık ki mevcut değil. Bırakınız NATO gibi küresel boyutta caydırıcı bir askeri paktı, Afrika Birliği Teşkilatının kıta ölçeğinde belli ölçüde fonksiyon ifa eden bir ortak barış gücü de yoktur… Evet, 13. İslam Ülkeleri Zirvesi; Suriye, Yemen ve Libya’da, Irak’ta oluk oluk kanın aktığı, iç çatışmaların çoktandır iç savaş boyutuna vardığı, pek çok İslam ülkesinde büyük istikrarsızlıklara zemin hazırlayan, dış destekli çeşitli terör örgütlerinin gemi azıya aldığı bir dönemde icra ediliyor. Her şeye rağmen, daha öncekilerden farklı bir zirve olmasını istiyor ve bekliyoruz. Zirve öncesinde Türkiye ve Kazakistan Cumhurbaşkanlarının, İslam Dünyasında daha rasyonel bir işbirliği ve daha sıkı bir dayanışma için çağrıda bulunan ortak deklarasyonunu, sekiz maddelik İslami Yakınlaşmaya İlişkin Ortak Bildiriyi bu yönde önemli adım olarak görüyor ve gerçekten; “İslam Dünyasındaki ilişkilere yönelik yeni bir paradigma geliştirmenin…” artık başarılmasını temenni ediyoruz. Öncelikle Suriye, Yemen ve Libya konusunda acil bir çözüm için seferber olma noktasında daha enerjik bir tavır bekliyoruz. İslam Dünyasındaki kan ve gözyaşının azaltılması için, Teşkilata üye her devletin üstüne düşen vazifeyi ciddiyet ve samimiyetle yerine getirmesini istemek bütün Müslümanların hakkıdır. İnşallah hayal kırıklığına uğramayız. |
Kaynak: , Link : www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ismail-kapan/591020.aspx
Anahtar Kelimeler: