Print Al |
Şans faktörü Hayatta şansın da önemli bir rol oynadığını düşünenlerden misiniz? Belki bilimsel bir temeli yok. Ama şansın önemli bir araç olduğunu gösteren o kadar çok yaşanmış örnek var ki... Sakıp Sabancı'nın samimi bir arkadaşı var. Onu kollamak, onun da kendisi gibi para kazanmasını istiyor. Arkadaşının babasından küçük bir miktar para alıp kendisiyle ortak olmasını sağlıyor. Fakat ne yaparsa yapsın, arkadaşı bir türlü para kazanamıyor. Ortak yaptıkları bütün işlerden, Sakıp Sabancı zarar ediyor. Sakıp Sabancı "Anladım ki kısmeti bağlanmış" diyor. "Ne kadar zorlasan zorla para kazandıramıyorsun." Anlayacağınız, tipik bir "Vermeyince Mabut, Ne Yapsın Sultan Mahmut" vakası... Sakıp Sabancı, dadısının, kendisinin yetişmesinde ikinci bir anne gibi rol oynadığını anlatıyor: "Bizim yetişmemizde Gülnaz Kadın'ın büyük emeği vardı. Gülnaz bizim Kayseri'deki köyümüz Akçakaya'dandı. Evlenmiş. Kocası ölmüş. Kimsesiz kalmış. Bir yardımcı olmaktan öte ailenin bir parçası gibiydi. Fevkalade titiz ve disiplinli bir kadındı. Tüm sorunlarımızı çözerdi. Hatta biz altı erkek kardeşin hazinesini bile o saklardı. Her birimiz için değişik renkli bir mendil dikmişti. Hangi rengin kime ait olduğunu o bilirdi. Harçlıklarımızı mendillere düğüm eder ihtiyacımız oldukça verirdi. Birisinin hakkı diğerine geçmezdi. Arkamızdan koşan ikinci annemizdi." Ya anne? 15 kişiye aş pişecek. 15 kişinin bulaşığı, çamaşırı yıkanacak. Söküğü dikilecek. Çorabı yamanacak. Sözü Sakıp Sabancı'ya bırakalım: "Anam sabahın dördünde sabah namazıyla birlikte kalkar, gece yatsı namazına kadar gerçek bir ağır işçi gibi çalışırdı. Yatağa düştüğünde, uyudu mu, bayıldı mı, belli olmazdı. Annemin hiçbir şeyden şikâyet ettiğini duymadım, mutsuz haline de görmedim." Sakıp Sabancı sekiz yaşında... "Baba" diyor "Bayram yerine gideceğim para verir misin? Baba "Aha oğul" diyor. "Pantolon orada asılı. Cebinden istediğin kadar al". Anne müdahale ediyor: "Sekiz yaşındaki çocuğa istediğin kadar al denir mi?" Baba Hacı Ömer'in cevabı çok güzel: "Hanım benim varlığımın hepsi onların. Ben şimdilik bekçisiyim. Nasıl alınacağını, nasıl verileceğini bugünden bellemezlerse sonunda babanın malını tarumar ederler." Aldığı ilk yöneticilik dersi Sakıp Sabancı gençlik yıllarında yöneticiliğe başlar. Bossa'da genel müdür muaviniyken, şirket ortaklarından genel müdür Sinan Bosna ile ahbaplık kurar. Bosna tahsilini yurtdışında yapmıştır. Sakıp Sabancı'nın deyişiyle, Sinan Bosna her düzeydeki insanla iyi ilişki kurmasını bilen biridir. İnsanları hiç küçümsemez, sokaktaki dilenciye, hamala, ciğerciye, ustaya, mühendise, gene müdüre hep aynı şekilde hitap eder ve onlara değer verdiğini hissettirir. Sakıp Sabancı "Bıraktığım Yerden Hayatım" adlı kitabında "Onun gibi hareket etmeye, karşımdaki kim olursa olsun değer vermeye gayret ettim. Bunun da çok yararını gördüm" diyor. Ölümünden önce Hacı Ömer Sabancı, çocuklara nasihat eder: "Birbirinizi sevin. Anlayın. Birlikten hiçbir şekilde ayrılmayın. Her şeyin başı birliktir. Sakıp Sabancı, kitabında, "bizim özelliğimiz ailede hiçbir kırgınlık ve sürtüşme olmamasıdır" diyor. Sakıp Sabancı "Babam daha hayattayken, varlığı arttıkça bu artışı çocukları arasında hakça paylaştırmış. Mesela Akbank'a ortak olunduğunda ortaklık payını kardeşler arasında hemen dağıtmış" diyor. İyi isim yapmış kişiler şirkette Sakıp Sabancı'nın bu konuda önemli girişimleri var. Bunlardan birini kendi ağzından verelim: "İstanbul'a gelince araştırıp öğrenmiştim. Mensucat Santral'da Nesim Kasado isimli bir Musevi çalışıyor. Tahsili olmayan, çekirdekten yetişme bir adam. Bir gün Kasado'yu çağırdım. Babam yaşında bir adam. Hemen kendisine iş teklifinde bulundum. "Sen benim ne kadar para aldığımı biliyor musun bakalım" dedi. Israrım üzerine, aldığı parayı, belki de biraz abartarak söyledi. "Ben daha fazlasını vereceğim" dedim. Adana'daki Musevi dostlarımızdan söz ettim. Nesim Kasado'yu Adana'ya götürmemiz, manifatura piyasasında bu işi bizim de kıvırabileceğimiz inancının doğmasına sebep oldu. Bizim mallar birdenbire daha fazla ilgi görmeye başladı. Makineler aynı. Hammadde aynı. Bir gecede - Nessim Kasado geldi - diye hangi malın kalitesi ve deseni değişti ki, satışlarımız şahlandı, anlayamadım. Ama 1956-1957 yıllarında yaşadığımız bu tecrübe, bana, işin başına iyi isim yapmış kişileri getirmekle sağlanacak menfaatleri öğretti. Evet, sonuçta şunu söylemek mümkün... Tarihin bir noktasında pek çok unsur bir araya geliyor ve becerikli insanların katkılarıyla dünyanın sayılı holdinglerinden biri ortaya çıkıyor. |
Kaynak: İşte İnsan , Link : http://www.isteinsan.com.tr/yazarlar/83396.html
Anahtar Kelimeler: