Print Al |
Bu gece, Peygamber efendimiz doğduğu için sevinenler affolur. Bu gece, Resulullah efendimizin doğum zamanlarında görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır. Kendileri de anlatırdı. Bu gece, Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp, okurlar, anlatırlardı. Bütün Müslümanlar da, her sene, bu geceyi, mevlid kandili olarak kutlamakta, her yerde mevlid kasideleri okunarak Resulullah efendimiz hatırlatılmaktadır. Erbil sultanı Ebû Sa'îd Muzaffer-üd-dîn Kükbûrî bin Zeyneddîn Alî, mevlid gecelerinde şenlikler yapar, ikram ve ihsanlarda bulunurdu. Mevlid, doğum zamanı demektir. Rebî'ul-evvel, ilkbahar demektir. Peygamber efendimiz, nübüvvetten sonra, her yıl, bu geceye ehemmiyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır, neşe ve sevinç günüdür. Âdem aleyhisselam ve her şey, Onun şerefine yaratılmıştır. Arş ve gökler, Cennetler üzerine, mubarek ismi yazılmıştır. Ona Muhammed adını, dedesi Abdülmuttalib koydu. Onun adının yeryüzüne yayılacağını, herkesin Onu medhedeceğini rüyada görmüştü. Muhammed, çok medholunan demektir. Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde Eshabına ziyafet verir, dünyaya teşrif ettiği ve çocukluğu zamanında olan şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebû Bekir, halife iken, mevlid gecesinde, Eshab-ı kiramı toplayıp, Resulullah efendimizin dünyaya teşrifindeki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Doğum gününe önem vermeyi Hıristiyanlar, Müslümanlardan öğrenip almışlardır. Dünyanın her yerindeki Müslümanlar, Peygamber efendimizin ve Eshab-ı kiramın yaptıkları gibi, mevlid gecesinde, Resulullah efendimizi anlatan kitapları okurlar ve bu şerefli gecede şenlik yapar, sevinirlerdi. İslam âlimleri, bu geceye çok önem vermişlerdir. Bu geceyi bütün mahluklar, melekler, cin, hayvanlar ve cansız maddeler, birbirlerine müjdelemekte, Resulullah efendimiz dünyaya teşrif etti diye sevinmektedirler. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri; “Mevlid okunan yerden belalar, sıkıntılar gider” buyurmuştur. Mevlidi, şiir olarak okumanın, daha tesirli ve faydalı olduğu kitaplarda yazılıdır. Sual: Mevlid nedir, bid’at midir? CEVAP Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır. Resulullah dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartıyla, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlid gecesinde, azabı biraz hafifler. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminler pek çok sevab kazanır. Hâfız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb’e rüyada hali sorulduğunda, çok azap çekiyorum. Ancak, Resulullahın dünyaya gelişini müjdeleyen cariyemi sevincimden azat ettiğim için, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor) dedi. Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar. (M. Nasihat) Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde Eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halifeyken, Eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin doğumundaki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resulullahın doğum zamanında görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır. Bugün veya ertesi gün oruç tutmakta mahzur yoktur. Tutmak iyi olur, sevab olur. İslam âlimleri mevlid gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur. Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Hatta Mevlid gecesi Kadir gecesinden de kıymetlidir diyen âlimler de vardır. El-mukni, el-miyar ve Tenvir-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun) (Allah, bir kimseye söz ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin) hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullah efendimizi öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de her zaman okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bunların asr-ı saadetten sonra yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Çünkü Resulullahı övmek ibadettir. Her zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevap olur. Mevlid-i şerif okumak, Resulullahın dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir. Her müminin, imanı gereği Resulullahı çok sevmesi gerekir. Çok sevmek kâmil müminin alametidir. Buhari’deki hadis-i şerifte, (Beni ana baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz) buyuruldu. Mevlid okumak değil, mevlidde dine aykırı şeyler yapmak günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu çok anar.) (Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.) [Deylemi] (Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri, camide, Resulullahı öven ve kâfirleri kahreden şiirler okurlardı.) Bunlardan Hassan bin Sabit hazretlerinin şiirlerini çok beğenirdi. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, mescide bu şair için bir minber koydurdu. Hassan bin Sabit hazretleri minbere çıkar, düşmanları kötüler, Resulullahı överdi. Resulullah efendimiz de buyurdu ki: (Hassanın sözleri, düşmanlara ok yarasından daha tesirlidir.) [M. Nasihat] Bu husustaki hadis-i şeriflerden ikisi de şöyle: (Allahü teâlâ, Resulünü övmek ve müdafaa etmek hususunda Hassanı, Ruh-ül-kuds [Cebrail aleyhisselam] ile takviye etmektedir.) [Buhari] Peygamber efendimiz, şairin söylediği şiiri beğenip (Dişlerin dökülmesin) diye dua etmiştir. (Hakim) Şiir hakkında hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyle: (Şiir, öyle bir sözdür ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir.) [Buhari] (Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiirler de vardır.) [Ebu Davud] (Bazı şiirler elbette apaçık bir hikmettir.) [Buhari] Vehhabiler, mezhepsizler, Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid’at diyorlar. Resulullahı övmek bid’at olmaz. Bu övgüden ancak, Allah’ı ve Resulünü sevmeyen rahatsız olur; çünkü Allahü teâlâ Onu övmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] (Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe 28] (Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Elbette sen, en büyük ahlak üzeresin.) [Kalem 3-4] Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5] (Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56] Erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için mevlid okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, Mevlid gecesinin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül kübrâ, Hadika, M. Nasihat) Doğum gününe önem vermeyi hristiyanlar, müslümanlardan öğrenip almışlardır. Mevlid okumanın kıymetli bir ibadet olduğunu bildirmek için İslam âlimleri çeşitli dillerde kitaplar yazmışlardır. Bunlardan on tanesi, Keşf-üz-zünunda bildirilmektedir. İbni Hacer-i Hiytemi hazretlerinin En-Nimet-ül-kübra isimli mevlid kitabı ile imam-ı Süyuti hazretlerinin Erreddü ala men enkere kıraetel mevlid-in-Nebi kitabı meşhurdur. Resulullah efendimizi çok övmek, mahlûkların en üstünde olduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Buna karşı koymak, koyu bir cahillik, pek çirkin bir inattır. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine delil olarak, Ahzab suresinin (Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin) mealindeki 56.âyet-i kerimesi yetmez mi? İslam âlimleri buyuruyor ki: Mevlid gecelerinde toplanarak, mevlid kasidesi okumak, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehaptır. Salihlere elbise ve benzeri hediye vermek, bu geceye hürmet etmek olur. Bunları Allah rızası için yapmak çok sevap olur. (İbni Battal maliki) Mevlid cemiyetinde, salihleri toplayıp, salevat okumak, fakirleri doyurmak, her zaman sevaptır. Fakat, bunlara çalgı gibi haram karıştırmak büyük günah olur. (Allame Zahirüddin bin Cafer) Mevlid cemiyetinde, sadaka, hediye vermek, neşe ve sevinç göstermek, haram karıştırmadan mevlid kasidesi okutmak çok sevap olur. (Allame Nasirüddin) Haram şeyler karıştırmadan mevlid cemiyeti yapmak müstehaptır. (S.ibni Mace şerhi) Pazarlık etmeden, sırf Allah rızası için hatim veya mevlid okuyan hâfızın, okutanın verdiği hediyeyi alması caiz olur. Kur'an okuyup hediye almayı meslek haline getirmemelidir! Zira âdet haline gelen hediye, şart edilen ücret gibidir. (Dürr-ül muhtar) Ücretle okunan Kur'andan ölüye sevap hasıl olmaz. (Hidaye) Mevlid okuturken Sual: Tam İlmihâl’de, Mektubat-ı Rabbânî’den alınan bir mektupta, (Zamanımızın Müslümanları, farzları bırakıp, nafile ibadetlere sarılıyor. Nafile ibadetleri yapmaya [mesela, kadın erkek karışık olarak mevlid okutmaya, cami yapmaya, sadaka ve hayrat yapmaya] ehemmiyet verip, farzları hafif ve ehemmiyetsiz görüyorlar) deniyor. Kadın erkek karışık mevlid okutmak günah iken, niye nafile ibadetler arasında sayılıyor? CEVAP Nafile ibadetler arasında sayılmıyor. S. Ebediyye’nin birçok yerinde, kadın erkek karışık mevlid okumanın günah olduğu bildiriliyor. Burada, farzın önemi anlatılırken, mevlid okutmanın nafile ibadet olduğu bildiriliyor. Farzı bırakıp nafileyle meşgul olmanın yanlışlığı açıklanırken, üstelik bir de kadın erkek karışık yapılarak, haram karıştırıldığı vurgulanıyor. Yani haram işlemeye nafile ibadet denmiyor. Sual: Mevliddeki (Habibim sana aşık olmuşam) ifadesi caiz mi? CEVAP Evet. Şimdi nefsin şehvani arzularına aşk deniyor. Dinde ise, fazla sevgiye denir. Sual: Kadın kadına mevlid okur mu? CEVAP Evet. Erkekler duyarsa caiz değildir. Sual: Mevlidde (Doğdu ol saatte...) denirken ayağa kalkılır mı? CEVAP Mahzuru olmaz. Sual: Yılbaşı gecesi, toplanıp mevlid okumak uygun mu? CEVAP Uygun değil. Bu gecede de, her gece ne yapılıyorsa aynı şeyler yapmalı, farklı bir şey yapmamalı. Sual: Mevlid münasebetiyle Peygamber aşırı övüldü. “O da bir beşer [insan] idi, Kur’anı getirmekle görevi bitti. Aşırı övmek şirk değil mi? CEVAP O, ilah değildi, elbette beşer idi, ama “Seyyid-ül-beşer” idi, bütün insanların efendisi idi. Hiç kimse Onu Allahü teâlânın övdüğü kadar övemez. Bu övgüden de ancak başka dinde olan rahatsız olur. Hatırlatma: Bazı Hristiyan fırkaları, doğum günü kutlamazlar. Doğum günü kutlamasına yaratıklara tapınmak derler. Selefiyeciler de doğum günü olan mevlidi bid’at sayar, Peygambere tapmak derler. Bunların, Hristiyanlarla bu benzer inanışlarında bir sebep olması gerekir. Sual: İslamiyet’in emretmediği bir şeyi ibadet olarak, sevab kazanmak niyetiyle yapmak bid’at olduğunu göre, mevlid okumak bid’at değil midir? CEVAP Hadis-i şerifte, (Beni övmek ibadettir) buyuruluyor. Resulullahı övmek, bid’at değil ibadettir. Mevlid kandilinde, Peygamber efendimizin doğum zamanlarında görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da bir yere toplanıp, okurlar ve birbirlerine anlatırlardı. Mevlid okunurken bid’atler işlenmesi, mevlidi ibadet olmaktan çıkarmaz. Bugünkü şekliyle yapılan Mevlid cemiyetlerinin çoğu bid’attir. Kadın erkek karışık oluyor, hatta teganni yapılıyor. Mevlide Kur’an-ı kerimden daha çok öncelik tanınabiliyor. Çalgı eşliğinde okuyanlar da var. Bunları ibadet olarak görmek yanlıştır. Bu yanlışlara bid’at denecek yerde, mevlidin aslına bid’at demek yanlış olur. Nitekim devir-iskat işine de bid’at diyenler oluyor. Bugünkü yapılış şekli uygun değil diye, devir-iskat yapmaya bid’at denemez. Mevlide bid’at diyenler, (Bugünkü mevlidlere çok bid’at karıştırılıyor) deseler doğru olur, ama Vehhabiler işin aslını inkâr ediyorlar. Peygamber efendimizin övülmesine tahammül edemiyorlar. Doğum ve vefat günü Sual: Peygamber efendimizin doğum günü olan Mevlid kandili biliniyorsa da, vefat ettiği gün genelde bilinmiyor. Sebebi nedir? CEVAP Doğum sevinç günüdür, Mevlit kandili yapıldığı için, çok kimse doğum gününü biliyor. Vefat, üzüntü günüdür. Dinimizde matem yoktur. Vefat gününü anlatıp üzülmeye sebep olunmadığı için çok kimse vefat gününü bilmiyor. Resulullah efendimiz, 571 senesi Nisan ayının yirmisine rastlayan, Rebiül-evvel ayının on ikinci pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekke’de doğdu. 632’de Rebiül-evvel ayının on ikinci pazartesi günü öğleden evvel 63 yaşında vefat etti. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminler pek çok sevab kazanır. Bir mümin, onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Resulullah'a olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar. (M. Nasihat) Mevlid gecesinde, Peygamber efendimiz doğduğu için sevinenlerin günahları affedilir. Mevlid gecesinde, Resulullah’ın doğduğu zaman görülen hâlleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye) Mevlid kasidelerini okumak, dinlemek Sual: Peygamber efendimizin hayatını, doğum zamanındaki hâlleri, anlatan şiir şeklindeki kasideleri okumanın, okutmanın ve dinlemenin, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır? Cevap: Dünyanın her tarafındaki Müslümanlar, her sene, Peygamber efendimizin dünyayı şereflendirdiği geceyi, mevlid kandili olarak kutlamakta, bu gece ve her zaman Mevlid kasideleri okunarak Resûlullah efendimiz hatırlatılmaktadır. Hadîs-i şerifte; (Allahü teâlâ bir kuluna yazı ve söz sanatı ihsan ederse, Resûlullahı övsün, düşmanlarını kötülesin!) buyuruldu. İslâm memleketlerinde mevlid kasidelerinin okunması, bu hadîs-i şerifteki emre uygun bir ibadet olmaktadır. Mevlid okumaya karşı gelen bir kimse, Resûlullah efendimizin ve Eshâb-ı kiramın yaptıkları bir şeyi beğenmemiş olduğu gibi, bu hadîs-i şerife de karşı gelmektedir. İbni Battâl mâlikî hazretleri buyuruyor ki: “Mevlid gecesinde sadaka vermek, Müslümanları toplayıp caiz olan şeyleri yedirmek, caiz olan şeyleri okutup dinletmek, salih kimseleri giydirmek, bu geceye hürmet etmek olur. Bunları Allah rızası için yapmak caizdir ve çok sevap olur. Bunları yalnız fakirler için yapmak şart değildir. Fakat, muhtaç olanları sevindirmek daha sevap olur. Zamanımızda olduğu gibi, toplantıda sarhoş edici şeyler kullanılırsa, kadın erkek karışık olursa ve şehveti tahrik eden şiir ve şarkılar okunursa, çalgı, ney, dümbelek gibi lehv aletleri çalınırsa, çok günah olur.” Böyle haram şeyleri, ibadet olarak ve ibadet arasında yapmanın günahı kat kat ziyade olur. Böyle haramlara, "İslâm müziği" diyenlere aldanmamalıdır. Abdil-Melik Kettânî hazretleri de buyuruyor ki: “Mevlid günü ve gecesi, mübecceldir, mukaddestir, mükerremdir. Şerefi, kıymeti çoktur. Resûlullah efendimizin varlığı, vefatından sonra, Ona tabi olanlar için, kurtuluş vesilesidir. Onun mevlidi, doğumu için sevinmek, Cehennem azabının azalmasına sebep olur. Bu geceye hürmet etmek, sevinmek, bütün senenin bereketli olmasına sebep olur. Mevlid gününün fazileti, cuma günü gibidir. Cuma günü, cehennem azabının durduğu, hadîs-i şerifte bildirildi. Bunun gibi, mevlid gününde de azap yapılmaz. Mevlid geceleri sevindiğini göstermeli, çok sadaka, hediye vermeli, davet olunan ziyafetlere gitmelidir.” Haram işlenen, haram bulunan toplantılara gitmemeli, haram işlemekten ve haram işleyenlerin arasına karışmaktan ve ibadetlere haram karıştırmaktan çok sakınmalıdır. Mevlid okumak ibadettir Sual: Mevlid okunmasına, çeşitli bahanelerle karşı çıkanlar oluyor. Mevlid okumak, Peygamberimizin hatırlanması, anılması sebebiyle bir ibadet değil midir? Cevap: Mevlid okumak demek, Resûlullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlatmak, Onu övmek demektir. Her müminin, Resûlullah efendimizi çok sevmesi lazımdır. Hadîs-i şerifte; (Bir kimse, beni çocuğundan, babasından ve herkesten daha çok sevmedikçe, iman etmiş olmaz) buyuruldu. Yani imanı olgun olmaz. Allahü teâlâyı sevenin, Onun Resûlünü de sevmesi vaciptir. Resûlullah efendimizi çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Deylemînin bildirdiği hadîs-i şerifte; (Bir şeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu. Resûlullah efendimizi çok sevmenin lazım olduğunu bütün İslâm âlimleri uzun yazmışlardır. Mevlid okumanın bir ibadet olduğunu, nasıl okunması lazım geldiğini ve faydalarını bildirmek için, İslâm âlimleri, her dilde kitaplar yazmışlardır. Bu kitaplar, Kâtip Çelebî hazretlerinin Keşf-üz-zünûn kitabında ve zeylinde yazılıdır. Mesela Süleymân Çelebî'nin Türkçe mevlid kasidesi çok şöhret kazanmıştır. Ayrıca Ahmed Sa’îd-i müceddidînin İsbât-ül-mevlid kitabı ve allâme Muhammed Zerkanînin Şerh-ul-Mevâhib-il-ledünniyye kitabında, mevlid okumanın ibadet olduğunu vesikalarla ispat etmektedirler. Seyyid Abdülhakîm Efendinin, Türkçe Mevlid kıraatinin fazileti de çok kıymetlidir. Resûlullah efendimiz, Medine şehrine gelince, Yahudilerin, muharrem ayının onuncu gününde oruç tuttuklarını görür ve sebebini sorunca onlar; -Bugün, Allahü teâlâ, Firavun'u boğdu, Musa aleyhisselamı kurtardı. Bunun için, sevincimizden oruç tutarak Allaha şükrediyoruz derler. Peygamber efendimiz de; -Musa aleyhisselam kurtulduğu için, ben daha çok sevinirim, buyurarak, oruç tuttu ve Müslümanlara da, Aşûre günü oruç tutmalarını emretti. Bir nimet geldiği, bir sıkıntıdan kurtulunduğu zaman, Allahü teâlâya şükredildiği gibi, her sene, o gün yine şükretmek lazım olduğu, bu hadîs-i şeriften anlaşılmaktadır. Allahü teâlâya şükretmek, secde etmekle, sadaka vermekle, Kur’ân-ı kerim okumakla ve bunlar gibi, her ibadeti yapmakla olur. İhsan sahibi, rahmeti bol olan yüce Peygamberin dünyaya gelmesinden daha büyük nimet var mıdır? Mevlid-i Şerif Allah adın zikredelim evvela, Vacib oldu cümle işte her kula. Kim ki, Allah adını önce ana, Her işi kolay eder Allah ona. Allah adı olsa her işin önü, Asla ebter olmaz o işin sonu. Bir kez Allah dese aşkla lisanın, Kalmayıp dökülür bütün günahın. Zikri tekrar eyle mütemadiyen! Her murada erişir Allah diyen. Haramı bırakıp, helal yemeli, Şükredip her zaman Allah demeli. Kerimdir, rahimdir, O ilâhımız, Bize rahmet kıla yüce şahımız! Varlığına, birliğine şek yoktur, Ne yazık, üç tanrı diyen pek çoktur. Varlığına edilse de çok hayret, Cümle âlem yokken O vardı elbet. O varken yok idi, insan, cin, melek, Arş, dünya, güneş, gezegen ve felek. Bunların hepsini, O var eyledi, Birliğine hepsi ikrar eyledi. Kudretini göstererek O Celil, Birliğine kıldı bunları delil. Ol dedi bir kere var oldu cihan, Olma derse, mahvolur hemen o an. Resulullah’tır bu varlığa sebep, Onun rızasını, aşkla et talep! Resulullahın nuru Hak teâlâ yaratınca Âdem’i, Âdem’le süsledi bütün âlemi. Mustafa nurunu alnına koydu, Habibimin nuru, bil bu nur dedi. Kıldı o nur, onun alnında karar, Kaldı onun ile nice zamanlar. Daha sonra Havva alnına geçti, Ondan oğlu Şit’e bu nur nakletti. Erdi İbrahim’e, İsmail’e hem, Söz uzayıp gider, hepsini dersem. Doğunca O rahmeten lil-alemin, Vardı nur onda karar etti hemin. Doğumu Âmine hatundur onun annesi, O sedeften doğdu O dürdanesi. Rebiulevvel ayının nicesi, On ikinci pazartesi gecesi. O gece ki doğdu, O hayr-ul beşer, Annesi onda neler gördü neler. Dedi gördüm, O Habib’in annesi, Bir acep nur ki, güneş pervanesi. Fırlayıp evimden çıktı nagehan, Göklere dek nur ile doldu cihan. Gökler açıldı, yok oldu karanlık, Üç melek gördüm, elinde üç ışık. Biri doğu biri batıda onun, Biri damında, dikildi Kâbe’nin. İndiler göklerden melekler saf saf, Kâbe gibi kılındı evim tavaf. Yarılıp çıktı duvardan nagehan, Geldi üç huri bana oldu ayan. Bu hususta derler o üç dilberin, Asiye’ydi biri o mehpeykerin. Biri Meryem hatun idi aşikâr, Birisi hem hurilerden bir nigâr. Çevre yanıma gelip oturdular, Mustafa’yı birbirine muştular. Dediler oğlun gibi hiçbir oğul, Yaratılalı cihan, gelmiş değil. Bu senin oğlun gibi kadri cemil, Bir anaya vermemiştir O Celil. Ulu devlet buldun, ey Âmine sen, Doğacaktır senden O hulk-i hasen Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır, Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır. Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir, Varlığı cümle âleme rahmettir. Âmine eder vakit oldu tamam, Ki vücuda gele O hayr-ül enam. Susadım gayet hararetten katı, Sundular bir cam dolusu şerbeti. Şerbeti karşımda tuttu huriler, Bunu Rabbimiz gönderdi dediler. Kardan ak idi ve hem soğuk idi, Lezzeti dahi şekerde yok idi. İçtim onu oldu, cismim nura gark, Edemedim kendimi ben nurdan fark. Geldi bir ak kuş kanadıyla revan, Arkamı sıvadı kuvvetle heman. Doğdu o saatte O sultan-ı din, Nura gark oldu, semavat ü zemin. Kim olmak isterse ateşten necat, Aşk ile, şevk ile etsin salevat! Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah! Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah! Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidel-evveline vel-âhirin. Mahlûkatın hepsi sevindi o an, Dirilip âlem yeniden buldu can. Kâinattaki her şey edip seda, Çağrışarak dediler ki, merhaba! Merhaba, ey âl-i sultan merhaba! Merhaba, ey kân-i irfan merhaba! Merhaba, ey sırr-ı furkan merhaba! Merhaba, ey derde derman merhaba! Merhaba, ey rahmeten lil-âlemin! Merhaba, sensin şefial müznibin! Bütün dertlilerin dermanı sensin, Cümle âlemlerin sultanı sensin. Çünkü nurun ruşen etti âlemi, Gül cemalin gülşen etti âlemi. Âmine hatun artmış idi hayreti, Bir zaman aklı gidip geldi geri. Gördü gitmiş huriler hiç kimse yok, Görmedi oğlunu yalvarırdı çok. Bir an şöyle düşünceye dalmıştı, Huriler onu götürdü sanmıştı. Dört tarafa bakıp edince nazar, Gördü ki bir köşede hayrül-beşer. O ulu, Kâbe’ye karşı duruyor, Yüzün yere koymuş secde ediyor. Secdede diliyle tahmid ediyor, Kaldırmış parmağın tevhid ediyor. Dudaklar kıpırdardı, söylerdi kelâm Anlayamazdım, ne derdi o hümam Kulağım ağzına verdim, dinledim, Söylediği sözü o an anladım. Derdi ki, ya Rab yüzüm tuttum sana, Ya İlahi ümmetimi ver bana! Ümmetim dedi sana, O Mustafa, Ver salevat sen de ona, bul safa. Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah! Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah! Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidel-evveline vel-âhirin. Miraca gitmesi Dinle miracını o şahın ayan, Âşıksan aşk ateşine durma yan! Pazartesi gecesi gerçek haber, Leyle-i kadirdi o gece meğer. O mübarek bahtı, o kadri yüce, Ümmühanin evine vardı gece. Orda iken nagehan o yüzü ak, Cebrail Cennete git dedi Hak. Bir sırmalı taç ve bir hulle kemer, Hem dahi al bir burak-ı muteber. Habibime ilet de, ona binsin! Arşımı seyreylesin, beni görsün! Cebrail cennete olunca revan, Gördü ki, kırk Burak otluyor o an. İçlerinden bir Burak ağlar katı, Yiyip, içmez, kalmamış hiç takati. Gözlerinden yaşlar eylemiş revan, Ciğerini dertle etmiş perişan. Dedi Cebrail, niçin ağlıyorsun? Hüzünle ciğerini dağlıyorsun? Arkadaşların yiyip içip gezer, Sen inliyorsun, canını ne üzer? Dedi, kırk bin yıl vardır ki ya emin, Aşktır bana yemek ve içmek hemin, Nagehan bir ses işitti kulağım, O zamandan bilemem sağı solum. Nedense yüksek sesle bağırdılar, Ya Muhammed diyerek çağırdılar. O andan beri bilemem, n’olmuşam, O adın ismine âşık olmuşam. Yüreğim içinde eridi yağım, Âşık oldu görmeden bu kulağım. Cenneti başıma bu aşk, dar eder, Gece gündüz işlerimi zâr eder. Gerçi cennet içinde duruyorum, Hep cehennem azabı görüyorum. Hazret-i Cebrail der ki, ey Burak, Ağlama hep, verdi muradını Hak. Bir kimsede, aşkın nişanı olur, Akıbet maşuk, er geç onu görür. Gel beri maşukuna götüreyim, Yarana merhem vurup bitireyim. Aldı Cebrail Burak’ı o zaman, Resulullaha ulaştırdı o an. Hak selam etti sana ey Mustafa, Ki mübarek hatırın bulsun safa. Buyurdu gelsin misafirim olsun, Arşımı seyreylesin, beni görsün! Bu gece zahir olur esrar-ı Hak, Gösterecektir sana didar-ı Hak. Zemzemle doldu bütün âlem o an, Arşa varır dediler Fahr-i Cihan. Hem sekiz cennet kapısı açtılar, Âlemin üstüne rahmet saçtılar. Gel gidelim Hazrete, ya Mustafa! Şu anda bekliyor eshab-ı safa! Sana cennetten getirdim bir Burak, Davet-i Rahmandır edesin idrak. Çekti o anda Burak’ı Cebrail, Önüne düştü ona oldu delil. Göz açıp kapamadan Kudüs’e vardı, Etrafını bütün nebiler sardı. Enbiya ervahı karşı geldiler, Mustafa’ya izzet ikram kıldılar. Geçerek mihraba O hayr-ül-enam, Enbiya ervahına oldu imam. Gece durmadı yola oldu revan, Bütün göklerden geçip etti seyran. Her birinde türlü hikmetler gördü, Cebrail’le varıp Sidre’ye erdi. Cebrail’in durağıdır o makam, Yerle gök ta ki tutalıdan nizam. Gelip Cebrail makamında durdu Rahmeten lil-âlemin ona sordu: Bilemem, bu yolları ben nideyim, Burada garibim, nere gideyim? Cebrail dedi, sen ki Habibsin, Sanma bu yerlerde öyle garipsin, Burada bitti benim seyrangâhım, İlerisinden dahi yok âgâhım. Eğer geçsem zerre kadar ileri, Yanarım hemen ey Hakkın serveri. Dedi Cebrail’e o şah-ı cihan: O halde sen yerinde kal bir zaman. Söyleşirken Cebrail ile kelam, Geldi Refref önüne, verdi selam. Aldı o şah-ı cihanı o zaman, Sidre’ye giderek getirdi heman. Gördü gök ehli ibadette hepsi, Her biri bir türlü taatte hepsi. Hep gök ehli cümle karşı geldiler, Mustafa’ya izzet ikram kıldılar. Merhaba ya Muhammed dediler, Ey şefaat kân-ı Ahmed dediler. Her biri kutladı miracını, Dediler giydin saadet tacını. Yürü artık meydan senin bu gece, Sultan ile sohbet senin bu gece. Hepsi ile görüşüp geçti öte, Varıp erişti O ulu hazrete. Rabbimiz harfsiz, kelimesiz ve sessiz Konuştu Mustafa ile şüphesiz. Dedi ki mahbub-u matlubun benim, Sevdiğin can ile mabudun benim. Gece gündüz durmayıp istiyordun, Bir kez görsem cemalini diyordun. Gel Habibim sana âşık oldum ben, Cümle halkı sana köle kıldım ben. Ne muradın var ise kılam reva, Eyleyem bir derde bin türlü deva. Mustafa dedi ya Rabbel-âlemin. Ey affı ve hediyesi çok kerim, O zayıf ümmetimin hali ne ola, Hazretine nice onlar yol bula? Ya İlahi hazretinden hacetim, Şu dur ki, ola en makbul ümmetim. Hak tealadan duyuldu bir nida, Ya Habibim ben sana kıldım atâ. Ümmetini sana verdim ey Habib, Cennetimi onlara kıldım nasib. Ey Habibim nedir, o ki diledin, Bir avuç toprağa minnet eyledin. Zatıma ayna edindim zatını, Beraber yazdım adımla adını. Ya Habibim anlıyorum ben seni, Görmeğe hiç doyamazsın sen beni. Tez varıp davet et kullarımı, Ta gelip de göreler didarımı. Göz açıp kapamadan Fahri cihan, Ümmühanın evine geldi heman. Her ne gelmişse Mirac’da başına, Cümlesin haber verdi eshabına. Dediler ey kıble-i İslam-ı din, Kutlu olsun sana Mirac-ı güzin. Hepimiz kullarız, sen ise şahsın, Gönlümüzde daim parlayan mahsın. Bize, ümmet olmak devleti yeter, Müslüman olmanın izzeti yeter. Süleyman Çelebi Kelimeler: Ebter: Güdük, neticesiz, kısır Mütemadiyen: Devamlı Felek: Gök Rahmeten lil-âlemin: Âlemlere rahmet olan Resulullah Necat: Kurtuluş Dürdane: İnci Hayrülbeşer: İnsanların en iyisi Nagehan: Hemen Dilber: Güzel Mehpeyker: Ay yüzlü Nigâr: Güzel yüzlü sevgili Muştu: Müjde Hulk-i hasen: Güzel ahlak İlm-i ledün: Bâtın ilmi Kân: Menba, kaynak Şefi-ül-müznibin: Günahlara şefaatçısı Revan: Akan, uçan Heman: Hemen Semavat ü zemin: Yer ve gökler Furkan: Kur’an-ı kerim Ruşen: Parlak aydın Gülşen: Gül bahçesi Tahmid: Hamd Tevhid: La ilahe illallah demek Hümam: Himmetli Hulle: Cennet elbisesi Burak: Resulullahı miraca götüren hayvan Burak-ı muteber: Uygun bir burak Hayrülenam: İnsanlarını en iyisi Seyrangah: Gezme yeri Agâh: Haberdar Mahbub: Sevilen Matlub: İstek Rabbelâlemin: Âlemlerin rabbi Hacet: İstek Atâ: Hediye Güzin: Seçilmiş, beğenilmiş Mah: Gökteki ay, mahveden, peygamberlik nuru. Küfür karanlıklarını mahvettiğinden, Resulullah’a mah da denmiştir |
Kaynak: , Link : www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2008
Anahtar Kelimeler: